, ,

SOSYAL POLİTİKA AJANDASININ İLK GÜNDEM MADDESİ SURİYELİ GÖÇMENLER OLMALIDIR

107676fft5_mf745510

Sosyal politika, akademik literatürde tanımlandığı şekliyle refah ve refahın geliştirilmesi, bütün vatandaşlar için daha iyi yaşam koşulları sunmak ve refaha ulaşım kanallarını geliştirmek anlamına geliyor[1]. Sosyal politikanın tanımları çeşitlendirilebilir. Ancak önemli olan, sosyal politikanın merkezinde refahın bulunduğudur. Yani sosyal politikanın temel mantığı refah ve refahın geliştirilmesidir. Bunun için refahın bileşenlerinin ortaya konması, bu bileşenler üzerinden refah kriterlerinin belirlenmesi ve ölçülmesi gibi akademik çalışmalar sıklıkla gerçekleştirilmektedir.

Ancak belki de sosyal politika alanında çalışan akademisyenler olarak en büyük eksikliğimiz, akademik olarak araştırdığımız sosyal politikanın uygulama bölümünde yeterince etkin olamamamız. Çünkü neredeyse 1,5 yıldır ülkemizde ciddi bir sosyal sorun var fakat bu konunun yalnızca siyasi boyutu tartışılıyor. Sosyal politika açısından üretilmiş bir politika bileşeni veya uygulama önerisi yok. Varsa da ben yeterince takip edemedim. Diğer yandan yine Pete Alcock’un ve Hartley Dean’ın söylediği gibi evet sosyal politika sadece sosyal sorunlardan ibaret değildir. Ama refahın paylaşılmasının ve dağıtılmasının önünde ciddi bir sosyal sorun varken, akademinin bu soruna çözüm üretmek konusunda bürokrasinin gerisinde kalması ve bu durumun ilk kez yaşanmıyor olması maalesef ciddi bir sorun.

Sosyal politika en genel manada refahı geliştirmeye çalışırken, refahın gelişiminin önündeki sosyal sorunları da ortadan kaldırmayı amaçlar. Sosyal sorun ise toplumun mevcut durumunun ve birey ile toplum arasındaki ilişkilerin toplum vicdanında bir huzursuzluk yaratması olarak tanımlanıyor[2]. Bu perspektiften baktığımızda ülkemizdeki en büyük sosyal sorun Suriyeli göçmenlerin durumudur. Meselenin siyasi boyutu başka bir tartışma konusu. Ama sosyal sorun tanımından hareketle meseleye baktığımızda, sosyal sorunun alasının bu olduğunu görürüz.

Toplumun mevcut durumu, huzursuzluk yaratıyor. Her açıdan bir huzursuzluktan bahsediyoruz. En basitinden, Osmaniye’de ilk ağızdan duyduklarım mesela. Şanlıurfalı kadınların, Suriyelilere düşman olması. Şanlıurfa’da halen çok eşlilik sürüyor. Artık Şanlıurfalı kadınlar ikinci veya üçüncü eş olmayı kabul etmiyorlar. Peki ya Urfa’ya yeni gelen ve hayatta kalma mücadelesi veren eşini iç savaşta kaybetmiş Suriyeli kadınlar. Onlar için bu bir tercih değil zorunluluk.

Yine Gaziantep, Kilis gibi sınır illerinde “ben fidan taşıtmaya adam bulamazdım, Allah Suriyelilerden razı olsun karın tokluğuna çalışıyorlar” laflarının gırla gitmesi. Devamında Suriyeli bir kiracının ev sahibini öldürmesi ile tırmanan gerilim. Yani artık ortada akut bir sorun var. Bu sorun gün geçtikçe de artacak.

Diğer yandan birey ve toplum arasındaki ilişki de toplum vicdanında huzursuzluk yaratıyor. Suriyelilere sağlanan en ufak bir hizmetin, toplumun önemli bir kesimi tarafından farklı değerlendirilmesi durumu söz konusu. Bu yüzden mesele çok hassas ve günlük çözümler ile değil geniş bir perspektiften ele alınarak tartışılması gerekiyor.

Türkiye aslında benzer bir durumu Sovyetlerin dağılması sonrası Karadeniz bölgesinde yaşamıştı. Ailelerin parçalanmasına kadar giden sosyal sorunlar söz konusu olmuştu. Fakat bu kez hem göçmenlerin sayısı daha fazla, hem de sorun büyüyerek devam ediyor. Öyle ki, Gaziantep gibi illerde Suriyeliler ekonomik unsurları belirleyici konuma geldiler. Bir yandan da, Suriyeliler konusunda ikiyüzlü tavrın bırakılması gerekiyor. Örnek mi. Önce Suriyelilere evleri iki misli fiyata kiralayıp, daha sonra Suriyelilerden rahatsız olmak gibi. Bu yüzden ne yazık ki, istismar ve huzursuzluğun bir arada yaşandığı sorunun çözümü için kalıcı ve sonuç doğurucu önlemlere ihtiyaç var.

Suriyeliler konusunda idarenin aldığı kararlar ve tekrar kamplara döndürmek ne yazık ki mümkün gözükmüyor. Çünkü evet büyükşehirlerde farklı bir konumda görülen Suriyeliler, sınır illerinde çok daha farklı bir konumdalar. Bu yüzden soruna kalıcı bir çözüm üretmek gerekiyor. Meselenin siyasi boyutunu bir kenara bırakıp, göçmenlerin asgari yaşam koşullarının sağlanmasına, toplumdaki huzursuzluğu ortadan kaldıracak önlemlerin alınmasına ve bu önlemlerin kararlılıkla uygulanmasına ihtiyaç var. Aksi taktirde bu sorun daha da büyüyerek ve çok farklı boyutlara ulaşarak sürecektir.

 

 

[1] Pete Alcock, Social Policy in Britain.

[2] Kamil Turan, Kooperatifçiliğin Sosyo Politik Yapısı.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir