SHAMELESS: AMERİKAN ALT SINIFININ TASVİRİ
Shameless, izlemeye başladığın zaman doğrudan ve sert bir anlatıma sahip olması dolayısıyla insanı direkt içine çeken bir dizi. İlk başta “acaba şimdi ne olacak”, “Frank daha yeni ve saçma ne yapabilir ki” diye izlediğiniz dizi, üçüncü dördüncü bölümden sonra asıl mevzusunun içine girmeye başlıyor. Ancak asıl mevzusuna girerken büyük ihtimalle reyting sorunu ile mücadele edebilmek için ortaya bazen baharat, bazen çeşni, bazen ara sıcak, bazen de ana yemek miktarı kadar erotizm ve seks ekliyor.
Dizinin asıl mevzusu Amerikan toplumunun alt kesiminin yaşayış biçimi ve bu insanların toplumla ve ekonomik hayatla ilişkisi. Bu ilişkiyi belirleyen en önemli unsur ise refah sistemi, işgücü piyasası karakteristiği ve makro anlamda ekonomik yapı olarak gözüküyor.
Örneğin, Fiona’nın neredeyse tam esnek Amerikan işgücü piyasasında sürekli kısa sürelerle çalışıp pay-check’ini alabilmesi, Ian’ın çoğu kez part-time sürelerle mevcut işini sürdürmesi bunun kanıtı. Ancak herhalde en çok refah sistemi ve sosyal yardımlar alt sınıfın yaşam biçimini etkiliyor. İleri derecede alkolik olan Frank’in ölmüş teyzesinin maaşını yıllardır almayı sürdürüyor olması, yine Frank’in her gün evin belirli bir bölümünde sızmış olsa da asla sakatlık maaşının ödendiği günü kaçırmaması gibi unsurlar dizinin alt mesajları aslında.
Bu konuda çok çarpıcı üç sahne mevcut dizide. İlki Frank’in genel sağlık gözetiminde hastalık yardımı alabilmek için ileri sürdüğü hastalığın migren olması ve ağzından dökülen şu cümle; “Evet, ben de migren var, hadi olmadığını ispatla”. İkincisi ise kolunu kıran Carl’ı hastaneye götürmek yerine caddeden geçen bir arabanın önüne atlamaları ve bu sebeple tedavi masraflarını bedavaya getirmeleri. Üçüncüsü ise ölmek üzere olan Frank’in annesinin belediye otobüsünün önüne atlaması ve geride kalanlara belediyeden maaş ve tazminat bağlanmasını sağlamaya çalışması.
Frank’in istihdam ofisinden çok tehlikeli kategorideki işleri rüşvet karşılığı alması ve bu işlerden iş kazasını kendisi yaratarak ayrılması ve sürekli bir şekilde iş göremezlik geliri elde etmesi ise bambaşka bir kategori sayılır. Sigorta şirketlerinin peşine adam taktığı Frank tabii ki, bu konuyu da savuşturmayı başarır, çünkü o bir “Gallagher”.
Bu arada gerçekten Amerikan alt sınıfının kokain, uyuşturucu, kadın – erkek ilişkileri ve alkol ile ilişkisinin ve bu konulara bakış açılarının çok yakından görülebileceği dizi bu yönüyle de aslında çarpıcı. Tabii ki, dizi olması hasebiyle abartılar var, ancak gerçek durumun hiç böyle olmadığı da söylenemez. Mutlaka gerçekle ilişki kurularak ancak abartı katılarak sinematografik hale getirilmiş bir yapım duruyor karşınızda.
Ezcümle yapılması gereken sosyal yardımların kriterlerinin çok net belirlenmesini sağlamak ve yardımların gündelik hayat ile ilişkisini düzgün bir şekilde kurabilmek. Aksi taktirde yalnızca Amerikan toplumunda değil, birçok ülkede sosyal yardımların işgücü piyasasına girmeyi engellediği ve bunun bir yaşam tarzına dönebildiği görülüyor.
Fakat şunu da eklemeden bitiremeyeceğim yazıyı. Sürekli alkollü olan Frank’in belirli bölümlerinde attığı tiratlar çok etkileyici. Bir tanesi ile yazı bitsin. “Biliyormusun bizler çocukken mahallede çok daha farklı bir çevremiz vardı. Herkes birbirine yardım ederdi. Ama bütün bunlar Wal-Mart ve Dukakis fıstık ezmesiyle jöleyi bir kavanozun içine koymadan önceydi”.
Hocam iyi, güzel yazmışsınız ama bu bir İngiliz dizisi aslında, Amerikan değil.
Dizinin orjinali İngiliz evet. Ama ben Amerikan versiyonunu izleme fırsatı buldum ve yaptığım yorumlar amerikan versiyonu ile ilgili.